Tuesday, June 14, 2016

Salavat İşlemek


“Salavat işlenmez, çekilir” diye beni düzeltmeye mi kalkacaksınız? O zaman ben de size “salavatın çekilmesi mi yoksa işlenmesi mi daha makbuldür” diye sorarım. Bu meseleyi çözümlemek için salavat kelimesinin arkasındaki manalara bakmak gerek.

Salavat, salat kelimesinin çoğulu olup, dua etmek manasına gelir. Namaz için de aynı kelime kullanılır. Peygamberimiz Muhammed AS özelinde konuşmak gerekirse, onun huzura ermesi ve ümmeti ile beraber sevinmesine yönelik olarak dua etmek manasına kullanılır. Yani “Allahümme salli ala Muhammed” dediğiniz zaman, Hz. Muhammed’in makam-ı mahmuda ulaşması ve şefaatinin genişletilmesi için dua etmiş oluyorsunuz ve dolayısıyla, bir anlamda siz, kendinize de dua etmiş oluyorsunuz.

Salavat okunması hakkında referans olarak gösterilebilecek hem ayet hem de hadisler mevcuttur. Ayet olarak, “inallahe ve melaiketehu yusallune alennebiy…” (Ahzab 56) ve hadis olarak da “ 'Ey Allah’ın Elçisi, sana selâm vermeyi anlıyoruz; peki, nasıl salât edeceğiz?' sorusuna karşılık ise, Peygamberimiz, namazların teşehhüdlerinde okumakta olduğumuz 'Allahümme salli, Allahümme bârik' duâlarını öğretmiştir. (Buhârî, Tefsir 33:10; Tirmizî, Tefsir 33:23.)” örnek verilebilir. Fakat asıl soru, bu ayet ve hadislerde istenen, insanın yüzlerce, binlerce salavat okuması mıdır?



Geçmişimizden gelen tasavvuf geleneğindeki büyüklerimizin öğrettiği bir takım salavatlar vardır ve onları belirli sayıda okumak tavsiye edilmiştir. Pekiyi, içinde yaşadığımız zaman dilimi ve hayat şartları açısından böyle okumalar maksud mudur, gerçekten? Bunu bir kaç örnek ışığında düşünelim.

Bebeğiniz oldu; büyüdü; ve ilk defa anne veya ilk defa baba dediğinde ne kadar sevinirsiniz. Takip eden aylarda, “anne, anne, anne…” diye diye ortalıkta dolansa yine garipsemezsiniz, hatta hoşunuza gider. Peki bebeğiniz, yaşı ilerlemesine rağmen hala, “anne, anne, anne …” diyerek dolaşıyorsa? Rahatsız olmaz mısınız? Ve hatta kaygılanmaz mısınız?

“Benim annem, güzel annem” diyen bir okul çocuğu, herkesin hoşuna gider. Peki bu çocuk, gerçeklikten yoksun bir şekilde her gün 100 defa “Benim annem, güzel annem” diyorsa, acaba gerçekten annesine duyduğu sevgi mi anlaşılır, yoksa bir hastalığı olduğu mu düşünülür? Memnuniyet verici mi olur rahatsızlık verici mi olur?

Aynı şekilde, iman yolculuğunun başında olan (yaşlı-genç fark etmez) birisi için, lafızdan ibaret de olsa salavat okuması, makbul olabilir. Ancak iman yolculuğunun başını çok gerilerde bırakmış birisinin sadece lafızla yetinmesi, rahatsızlık ve kaygı vericidir. Hele ki bunu yüzlerce-binlerce defa yapıyorsa!

O zaman n’apacağız? Öncelikle, n’apacağız sorusuna bulunacak cevap, dille söylenen salavatı terk ettirmek için değil, ona ruh kazandırmak içindir. Neticede lafızla salavat getirmek, bizzat hadislerde de tavsiye edilmiştir. Bu noktayı teslim ettikten sonra, düşünelim. Eğer maksat Efendimiz SAV’in mutlu olmasıysa, eğer o hayatta olsaydı, onu ne mutlu ederdi? Ümmeti hakkında o kadar dertli bir peygamberi en çok mutlu edecek şeylerden biri onun ümmetinin ihtiyaçlarına kulak verip, ümmetinin dertlerine derman aramaktır. Zaten kendisi de “Müslüman'ın derdiyle dertlenmeyen bizden değildir” buyurmuştur.

Daha özelde düşünmek gerekirse, şu anda hayatta olsaydı ve seninle birebir muhatap olsaydı, hangi işleri yapman onu daha memnun ederdi? Mesela mesleğini güzelce yapman, kazancına haram karıştırmaman, dini eğip bükmeden ve aşırılığa götürmeden yaşaman… Kısaca Allah’ın helallerine haramlarına dikkat etmen, peygamberinin sünnetine uygun yaşaman, dinin ruhuna aykırı işlere bulaşmaman. Eğer bunlar yoksa, dilin binlerce defa salavat söylese de, böyle bir tutumun sana veya Peygamber’e ne getireceği tartışmalıdır.



No comments:

Post a Comment