Mars… Komşu gezegen! Ne kadar enteresan değil mi? Daha yeni global köy kavramı ile tanışırken şimdi bir de güneş sistemine yayılan bir birlik anlayışı geliştirmemiz
gerekiyor. Belki 40 yıl sonra Mars’ta insanlar koloni kurmuş, yaşıyor olacaklar ve iki gezegen arasında seyahatler olağanlaşmış olacak.
Teknolojiyle beraber gelen bu değişiklikler acaba her şeyi değiştirmeye yetecek mi, pekiyi? Mesela düşmanlıklar,
bencillikler, bağnazlıklar… Acaba
bunlar sadece dünyada mı kalacak yoksa onlar da Mars’a bizimle beraber gelecek
mi? Veya Mars’ta görüp tecrübe edeceklerimiz, insanlık olarak bizi dünyada da
daha medeni olmaya itecek mi? Bu konulara ışık tutabilmek
maksadıyla bir
hayali gezi yapalım. Hayali diyorum ama, aslında tamamen gerçek veriler üstüne kurulu;
sadece bir iki noktada hayal işin içine giriyor.
Mars
gezegeninde yer çekimi dünyanın üçte biri kadar ve bir günün uzunluğu neredeyse aynı. Gece gündüz arasındaki sıcaklık farkı ise oldukça
fazla. Geceleyin -150 oC’yi görürken, gündüz maksimum 20 oC’yi
görebiliyorsunuz. Atmosfer basıncı da yine oldukça düşük. Teknik
detaylarda kaybolmadan kısaca şunları söyleyebiliriz:
her ne kadar yer çekim ivmesini değiştiremesek de
Mars atmosferindeki karbondioksit miktarını artırırsak, yani orada global
ısınmayı tetiklersek, gezegenin derinliklerinde ve kutuplarında buz tutmuş olan su da açığa çıkacaktır. Bu durumda da hem gece gündüz sıcaklık farkı kapanacak, hem atmosfer basıncı
yükselecek ve bütün bunlar, yaşanabilir koşulların oluşmasını netice veren
bir dizi başka hadiseye
yol açacak. Sanki
birisi, dünyadaki sorunlarla bize bir şeyler öğretmeye çalışıyor ve ne
tesadüf ki en yakınımızdaki gezegen
de bu öğrendiklerimizi
uygulayabileceğimiz bir
laboratuvar gibi donatılmış…
Mars hakkında bu dediklerimizin
gerçekleşmesi sürecinde insanlardan ilk gidenler olacak ve orada araştırmalar yapacaklar. Şimdiden zaten orada robotlar testler yapıyor ve gezegenle
alakalı oldukça fazla bilgi elde edinilmiş durumda. Buraya kadar anlattıklarımızı bir yere koyalım ve farz
edelim ki bir organik kimya uzmanı Mars’a gitmiş olsun ve orada erimekte olan buzlardan oluşan göllerde neler var neler yok diye çalışmalar yapıyor olsun. Ona arkadaşlık etmek
üzere de bir paleontoloğumuz (fosil bilimci) olsun.
Öncelikle organik
kimya deyince, işin tarihine
biraz bakmak lazım. İnsanlar
organik molekülleri ilk fark ettiklerinde onların sadece canlıların vücudunda
sentezlendiğini
zannediyorlarmış; bu nedenle organik demişler. Ama sonradan, yapay olarak da elde edilebildiklerini
görmüşler, fakat
isim değişmemiş. İşin enteresanı, yakın zamanlarda yapılan derin uzay gözlemleri neticesinde anlaşılıyor ki
uzaydaki toz bulutları (nebulalar) içerisindeki farklı kimyasallar arasında
organik diye bilinen pek çok molekül mevcut. Yani sanki uzay boşluğunda
bakteriler var da binlerce ışık yılı çaptaki hacme
organik ürün pompalıyorlar… Bakterilerin varlığını doğrulayacak bir
bilgimiz yok tabii ki, ama uzayda organik moleküller olduğu bugün biliniyor.
Peki Mars’ta çalışmalar yapan organik kimyacı dostumuz organik moleküller keşfederse ve hatta bazı bakterilere rastlarsa?!?! Daha da
ötesi, organik kimyacı dostumuzla beraber çalışan bir de
paleontolog vardı; o da Mars derinliklerinde
veya kayalarının arasında fosillere rastlarsa?!?!? O zaman n’olacak? Bu
canlıların varlığı nasıl açıklanacak?
Muhtemelen
ilk tepkiler arasında şunlar olacak: “yalan söylüyorlar”; “daha önceden de
maymun kemiklerinden derleme yapıp evrimin delili diye yutturmuşlardı, yine
benzer bir şey olmalı”, “dünyadan götürmüşlerdir”, “uzay başlarına vurmuş
olmalı”, “dünyadan kopan bir parça Mars’a düşmüş olmalı ve onunla beraber
bakteriler ve tohumlar gitmiştir.”
Öte yandan karşı safta da şöyle tepkiler uçuşacak: “alın
size kendi kendine türeme örneği”, “önceden dediğimiz gibi, bilim ilerledikçe
dine gerek kalmayacak”, “yakında insan fosili de bulunursa asıl sen o zaman
gör!”
İnsanlar kendi aralarında tartışa dursun, biz organik
kimyacı (O) ve paleontolog (P) kahramanlarımıza kulak verelim.
O- Subhanallah! Demek doğruymuş!
P- Ne doğruymuş?
O- Yedi dünya.
P- Yedi dünya mı?
O- Evet. Dünyadayken okuduğum bir kitapta (12.Lema) yedi
kat göklerin yaratılması ve dünyanın da onlara benzetilmesi meselesiyle ilgili
yorumlardan biri buydu. Dünya gibi, muhtemelen insanları da barındıran, yedi
gezegen. Kuran’daki bir ayete binaen bu yorumlar yazılmıştı. “O Allah ki, yedi
kat gökleri ve yerden de onların misli kadarını (yedi kat yerleri) yarattı.” (Talak
12)
P- Enteresan. Pekiyi, insanlar oralara sonradan mı
gidiyor yoksa orada mı yaratılıyorlar? Yedi ‘Adem ve Havva’ durumu var mı yani?
O- Bilmiyorum ama bu sorunun cevabının evet olması
muhtemel. Çünkü hadislerde bu yönde anlatılanlar var. Nuh AS hakkında Kuran’da
anlatılanlara bakınca da benzer sonuçlara ulaşmak mümkün. “Ve Allah, sizi
yerden (topraktan) bir nebat (gibi) yetiştirdi (yarattı).” (Nuh 17)
P- Yani başka gezegenlerde dünyadan bağımsız olarak
yaratılmış insan toplulukları olabilir mi diyorsun?
O- Evet, aynen öyle. Ve muhtemelen bizim yaptığımız bu
tartışmayı onlar da yapıyorlar. Muhtemelen onlar da yaratılışı sorguluyorlar;
aralarından birileri kendilerini herhangi bir yaratık gibi olağan ve sorumsuz olarak
anlatıyor, diğerleri de kendilerini yaratan bir Allah’a inanıyor.
P- O zaman bir yaratıcıya inanma kadar yaratma kavramının nasıl anlaşıldığı da önemli
galiba. Çünkü genelde yaratma deyince geçmiş zaman içinde bir noktada bir
defada varlık sahnesine çıkarılma anlaşılıyor. Halbuki yaratma, geniş zaman
kipinde olan bir fiil. Sürekli yaratılma söz konusu: “Ve O, O’dur ki ilk
yaratışı başlatır ve sonra onu iade eder (eski haline döndürür).” (Rum 27)
O- Kesinlikle. Canlıların nasıl yaratılmakta olduğunu
anlamamız için bizzat Rabbimiz bizi dünyayı gezmeye çağırıyor: “Yeryüzünde
dolaşın ve böylece ilk yaratılışın nasıl olduğuna bakın.” (Ankebut 20) Tabii şimdi yedi dünya söz konusuysa, yedi dünyaya yapılan bir davet söz konusu
P- Ve bunu yaparken de sabit kalıplarla değil de açık
zihinle yapmak gerekiyor zannederim. Çünkü kimsenin ilk yaratılışa şahit
tutulmadığı noktası gözler önüne seriliyor: “Ben onları (İblis ve soyunu) ne
göklerin ve yerin yaratılışına, ne de bizzat kendilerinin yaratılışına şahit
tuttum. Ben yoldan çıkaranları yardımcı edinecek değilim.” (Kehf 51)
No comments:
Post a Comment