Monday, November 21, 2016

Benim Adım: Fidan Diken


Günümüzde çevre konusu gerek bilim çevreleri gerekse sivil toplum kuruluşları tarafından gündemde tutulmaya çalışılıyor. Her ne kadar insanın ve diğer canlıların hayatının sağlıklı bir şekilde devamı habitatı korumamıza bağlı olsa da, gözden kaçan diğer bir nokta da insanların iman dünyasının da aynı çevreye bağlı olduğudur.



Kuran-ı Kerim'de geçen, doğaya referansta bulunan sayısız ayet varken ve Yüce Sanatkar bu yarattıklarını birer "ayet" olarak nitelerken, biz insanların doğa katliamına çıkması, Allah'a karşı saygısızlıktan başka bir şey değildir. Bu bağlamda, doğadan giderek kopan modern insan, aslında yaratıcısından da uzaklaşmaktadır. Beton binalar içerisine hapsolmuş bir dini hayatın canlılığı, bir ağaç heykelinin calılığından farksızdır. Bu açıdan, hem doğanın korunması hem de ondan kopulmaması adına hadislerde teşvikler görürüz:


"Herhangi bir müslümanın diktiği ağaçtan yenen, çalınan ve eksiltilen herşey onun için sadakadır." (Müslim, Kitab-ül Müsekat 7)
"Müslüman bir kişi bir ağaç diker de ondan insan, hayvan veya kuş yerse, bu yenen şey kıyamete kadar o kimseye sadakadır." (Müslim, Kitab-ül Musekat 10)

Bir insanın kendi ölümünden sonra bile sevap defterini açık tutacak böyle bir amel, gayet caziptir. Fakat, normal zamanlara ait bu hadislerin yanında bir de kıyametin kopması hengamesinde ağaç dikmekle ilgili bir hadis vardır. Kimsenin faydalanmayacağı, dolayısıyla ne o kişiye ne de bir başkasına kısa ya da uzun vadede hiç bir fayda vermeyeceği garanti olduğu halde neden fidan dikmek?
"Kıyamet koparken elinizde bir ağaç fidanı varsa ve onu dikebilecekseniz, onu dikin" (El Müfred, 479)
Aynı bağlamda incelenebilecek başka bir söz de, Peygamberimiz SAV zamanında yaşamış ve müslüman olmuş bir yahudi alimi olan Abdullah bin Selam'a ait:
"Sen palmiye fidanları dikmekle meşgulken Deccal'ın çıktığını duysan, işini aceleye getirip yarım bırakma, çünkü daha sonra insanlar ondan faydalanacaklardır." (El Müfred, 480) 
Abdullah bin Selam'ın bu sözünü daha iyi anlamanız ve fidan dikmenin önemini göstermesi açısından, Deccal fitnesi hakkında iki hadisi burada verelim:
"Âdem’den kıyamet kopuncaya kadar Deccal’dan daha büyük bir fitne yoktur." (Müslim 54/158)
"Hiçbir peygamber yoktur ki kavmini onun fitnesi hakkında uyarmamış olsun." (Buhari 92/74)
Yani, insanlık tarihinin en büyük fitnesi başınıza çökeceği hengamede kaçmak yerine, elinizdeki fidanı en güzel şekli ile dikmeniz, sizin için daha hayırlıdır. Çok enteresan değil mi?

Kıyamet kopuyor olsa bile, Deccal geliyor olsa bile elindeki fidanı dik!

Peki neden?

Cevap aslında gayet açık. Bir salih amelin yapılmasındaki temel neden, faydanın gerçekleşeceğine dair garanti değil, tanım olarak müslümanın salih amel işleyen ve dünyada huzuru ve iyiliği hakim kılmaya çalışan kişi olmasıdır. Bu şuna benzer; güneş, biz onun aydınlığından istifade etsek de etmesek de ışığını verir; çünkü o güneştir. "Eğer faydalanmayacaksanız, ışığımı vermiyorum" demez. Peygamberler de, "eğer insanlar kabul edecekse mesajımı ileteyim" gibi bir pazarlığa girmez, anlatacaklarını anlatırlar; çünkü onlar peygamberdir. Aynı şekilde bir müslüman, müslüman olduğu için iyilik yapar. İşte bundan dolayı da elinde fidanı olan bir kişinin eğer imanı kuvvetliyse, sonuçlara dair bir kaygı olmadan, işini tamamına erdirmeye çalışır.

Pekiyi, bir fidanın hayat bulması ve yeşermesi bu kadar önemlidir de, körpe dimağlarda imanın yeşermesi, gençlerin geleceğe dair ümitlerinin hayat bulması ondan daha az mı önemlidir? Evrene ibret nazarıyla bakıp, varlığın merkezinde olan "iman" işini gerçekleştirecek olan bireylerin yetişmesi, elbetteki çok daha önemlidir.

Dolayısıyla, kıyamet kopuyor olsa bile, insanlık tarihinin en büyük fitnesi başınıza çöküyor olsa bile, yeni fidanlar dikmeye devam ediniz. Çünkü siz, müslümansınız.






No comments:

Post a Comment