Friday, June 9, 2017

LGBT Ekseninde Düşünceler - 2


Bu konuda yapmaya başladığım incelemenin 4 basamağı olacak. Bir fikir haritası oluşturması açısından ana yapıyı burada vermek istiyorum. Birinci bölümde, meselenin biyolojik boyutlarına kısaca bakmış ve insanlardaki cinsel yönelimin salt bir iradî yönelim olmayabileceğini anlatmıştım. Şimdi, ikinci bölümde, konunun temel insan hakları ve etik yönlerine bakacağım. Daha sonraki bölümlerde de, inşaallah, konuyla ilgili ayetlere ve hadislere geçmeyi planlıyorum.


Hemen itiraf edeyim ki aslında şahsen benim de yakın zamana kadar derinlemesine baktığım bir konu değildi LGBT konusu. Bundan dolayı da, aynen bir araştırma projesi gibi, var olan bilgi ve yorumları taramam, daha sonra bunları kritik düşünceden geçirmem, kendim yeni sentezlere ulaşmaya çalışmam ve bu ulaştıklarımın ayet ve hadislerle bağdaşıp bağdaşmadığını kontrol etmem gerekiyor. Bütün bunlar da zaman alıyor.

Temel insan hakları konusundan başlarsak, her bir bireyin düşünce ve ifade hürriyeti, gerek Kuran'da gerekse sünnette garanti altına alınmıştır. Bu konuda zamanla ortaya çıkan geçmişte ve günümüzdeki kısıtlayıcı uygulamaların dinin esasıyla ilgisi yoktur. İsterseniz, İslam'ın altın çağı diye adlandırılan devirlerde alimler arasında yapılan felsefik tartışmalara ve o tartışmalarda adı geçen meşhur alimlere bakabilir ve meseleyi kendiniz de görebilirsiniz, veya daha çağdaş meselelerle ilgili olarak bu yazıyı okuyabilirsiniz: Karikatür Krizleri Hakkında,

Temel hak ve hürriyetlerden olarak din ve vicdan hürriyeti de tarih içerisinde, günümüz dahil, çoğu kez ihlal edilmiştir. Ki işin enteresanı, bu ihlali yapanlar, kimi zaman hürriyet adına kimi zaman da din adına hareket ettiklerini ifade etmişler ve etraflarına insan toplamayı başarmışlardır. Ne var ki toplanan insan sayısı, haklılık demek değildir. Aksine, bir insanın etrafında toplanan insan sayısı, kendi yaptığı haksızlık veya uydurduğu yalanları görmemesi için bire bir ilaçtır!


İşte tam da bu nedenden dolayı, yani karşı tarafın kalabalıklığından dolayı, LGBT grubuna giren bireyler, temel hak ve hürriyetlerini savunamamaktalar. Bu cümleyi söyleyince, kafalarda uyanan tepkisel imajları şu şekilde karikatürize etmek mümkün: "hastalığını herkese ve her yere saçmaya çalışan bir virüsün temel hak ve hürriyetleri olabilir mi?" Yani o kişiler, birer insan olarak değil, bizatihi bir hastalık, bir bela olarak görülmekte ve onlardan kurtulunması yönünde de tepki doğmakta. Böyle bir tepkiyi anlamak mümkün ama, gerçekten doğru bir tepki mi, düşünmek gerek.

Toplum içerisinde, cinsel yönelim faktörünü bir kenara koyarsak, önyargıların ötesinde reel olaylara binaen kendilerine tepki duyulanlar kimlerdir? Katiller, hırsızlar, yalancılar, insanları birbirlerine düşürenler, şiddete başvuranlar, ırz düşmanları, vs. Şimdi bunların hiçbirini yapmamış olan, iyi bir vatandaş, iyi bir birey olan ve ama cinsel yönelimi normların dışında olan bir insanı düşünelim. Bu kişinin suçu nedir? Kime nasıl zarar vermiştir? Dolayısıyla hangi somut gerekçeyle bu insanın temel hak ve hürriyetleri kısıtlanmaktadır? Hatırlayın: Temel hak ve hürriyetler kazanılmaz! Onlar, doğumla birlikte otomatik olarak gelir. Başka bir insana, "var olmakla günah işliyorsun" hissini empoze etmenin dinle vicdanla bağdaşan nasıl bir tarafı olabilir? Hangi hakla, bir insan, "Allah'a inanmaya hakkın yok" manasına gelecek baskılara maruz bırakılabilir?


Yeri geldiği için şimdilik kısaca değineceğim bir mesele, LGBT konusuna dayanak gösterilen ayetler. Biraz rasyonel ve objektif akılla, ve tabi ki Kuran'ı anlamanın ilk şartı olan insanî bir vicdanla, bakılırsa görülür ki Lut kavminde ayyuka çıkan ve onları helake götüren husus, gerek kendi toplumlarındaki bireyleri gerekse onlarla etkileşime giren dışarıdan kişileri cinsel istismara maruz bırakmalarıdır. Yani cinsel tacizin toplum olarak sistematik işlenmesi! Temel hak ve hürriyetlerin ihlali, cinsel açıdan normlara uygun (heterosexüel) olsun olmasın, kim tarafından yapılırsa yapılsın cezayı müstahaktır. Fakat cinsel taciz ile cinsel yönelim, aynı şeyler değildir. Bu konu daha detaylı olarak bir sonraki bölümde işlenecek.

Temel hak ve hürriyetler gibi objektif olmayan ve bir derece subjektiflik içeren bir başka mesele de etik (ahlak). Seçtiğiniz değer yargı sistemine göre, kimi tavır ve uygulamaları ahlakî veya gayri ahlakî olarak nitelendirirsiniz. Burada genellikle din ve kültür devreye girer. Ve ne yazık ki kültürden kaynaklanan kimi değer yargıları, dinden geliyormuş gibi de algılanabilmekte, insanların hoşuna gitmeyen şeyler "haram-günah" olarak isimlendirilebilmekte. Bu ölümcül akıntıya karşı irade koymazsanız, gereksiz hassasiyetler sergileyebilir ve hem kendinize hem de karşınızdaki kişiye haksızlık yapabilirsiniz.


LBGT mevzuunda gelişen değer yargılarında da dine veya kültüre dayananlar vardır. Fakat bunların ayırt edilmesi gerekir. Bu bağlamda, LGBT hususunda dayanak gösterilen bazı hadisler de, benzer bir anlam kaymasına maruz kalmıştır. Yani, "gayri ahlaki tutumlarını ortalıkta sergilemek" olarak anlaşılabilecek ve her tür cinsel yönelimden insana genişletilebilecek bir ahlak kuralı, kayıtsız şartsız LGBT düşmanlığı şekline indirgenmiştir. Bugün bile, özellikle dindar çevrelerden tepki çeken manzaralar, sadece LGBT değil, herhangi kişilerin özel hayatlarına ait durumları içerir. Yine de şuurlu ya da şuursuz olarak LGBT konusu ile genel ahlak dışı tasvirler beraber sunulmaktadır. Ama gelenek dışı cinsel yönelimi olan bu insanların kimisini başarılı bir bilim insanı veya kendini topluma adamış bir gönüllü olarak gösteren haber veya resimlere çok rastlamazsınız. Ya da o tarzda haberler, insanların nefretini beslemediği için onların zihinlerine tatlı gelmez; ne de olsa o tarz haberler zaten uydurmadır! Bu durum, LGBT yöneliminde olup ideal işlere imza atan kişiler gerçekte olmadığından değil, ilgili kişilere yönelik bir algı kıtlığındandır. Kim olursa olsun, herhangi bir bireyi sadece cinsel yönüyle etiketlemek, onu tek bir tanıma indirgemek, hem o kişiye karşı bir zulümdür hem de onu Yaratan'a saygısızlıktır.

İnsanların teke indirgemeci ve tepkisel yönelimlerine bir örnek, ki konumuza da uyarlanabilecek bir hadise, zeka tanımının tarihsel gelişimidir. Geleneksel olarak zeki insanlar, matematik ve fizikten iyi anlayanlar olarak tanımlanırdı. Bundan dolayı matematikten başarısız olanlar, çoğu kere geri zekalı damgası yemişler ve eğitimden soğumuşlardır. Özellikle Türk kültüründe, Batı'nın bilim ve teknolojiden güç alarak bir üstünlük sağlaması, aynı olgunun daha da kemikleşmesine neden olmuştur. Ancak yakın zamanlarda, zekanın farklı kategorileri olabileceği düşünülmüş ve şimdilerde buzlar yeni yeni erimektedir. Geçen yüzyıllar boyu heder olan zihinler ve ruhlar... Düşünmesi bile acı verici. Aynı kıt yaklaşım, cinsel  yönelimlerde de söz konusu olamaz mı?



Geleneksel olarak "tek bir erkek ve tek bir kadın" olarak kemikleşmiş yargılar, terbiye edilmediği için dün olduğu gibi bugün de insanların birbirlerine zulmetmesine neden olmakta. Halbuki, "cinsel zeka" gibi bir kavram etrafında, bugün tartışma konusu olan pek çok konu tatlıya bağlanabilir. Bugünlerde giderek artan sayıda kişinin LGBT yelpazesine girmesi, geleneksel olarak kabul görmese de, insanlığın biyolojik bir gerçeği olarak, diğer bir ifadesiyle farklı bir cinsel zeka dışavurumu olarak, kabul edilebilir. Aynı şekilde, geçmişte gerek Batı gerekse Doğu toplumlarında normal olan ve bugün de her iki toplumda farklı formatlarda devam eden çok eşlilik hususu, genel kabul görmese de, insanlığın biyolojik bir parçası olarak, farklı bir cinsel zeka dışavurumu olarak görülebilir. 

Bunlarla beraber, elbette ki cinsel zeka/yönelim kavramının temel hak ve hürriyetler kapsamında kabul edilmesine ek olarak etik değerler ve karşılıklı sorumluluklar çerçevesinde sınırlandırılması da gerekir. Yoksa, demokrasiyi, "her kafadan bir ses çıkmasından kaynaklanan anarşi" olarak tanımlayanların ve özgürlüğü sorumsuzluk olarak algılayanların durumuna düşülür ve çözümsüzlüğe demir atılmış olunur.










No comments:

Post a Comment