Bu konuda yapmaya başladığım incelemenin 4 basamağı olacak. Bir fikir haritası oluşturması açısından ana yapıyı burada vermek istiyorum. Birinci bölümde, meselenin biyolojik boyutlarına kısaca bakmış ve insanlardaki cinsel yönelimin salt bir iradî yönelim olmayabileceğini anlatmıştım. Şimdi, ikinci bölümde, konunun temel insan hakları ve etik yönlerine bakacağım. Daha sonraki bölümlerde de, inşaallah, konuyla ilgili ayetlere ve hadislere geçmeyi planlıyorum.
Hemen itiraf edeyim ki aslında şahsen benim de yakın zamana kadar derinlemesine baktığım bir konu değildi LGBT konusu. Bundan dolayı da, aynen bir araştırma projesi gibi, var olan bilgi ve yorumları taramam, daha sonra bunları kritik düşünceden geçirmem, kendim yeni sentezlere ulaşmaya çalışmam ve bu ulaştıklarımın ayet ve hadislerle bağdaşıp bağdaşmadığını kontrol etmem gerekiyor. Bütün bunlar da zaman alıyor.
Temel hak ve hürriyetlerden olarak din ve vicdan hürriyeti de tarih içerisinde, günümüz dahil, çoğu kez ihlal edilmiştir. Ki işin enteresanı, bu ihlali yapanlar, kimi zaman hürriyet adına kimi zaman da din adına hareket ettiklerini ifade etmişler ve etraflarına insan toplamayı başarmışlardır. Ne var ki toplanan insan sayısı, haklılık demek değildir. Aksine, bir insanın etrafında toplanan insan sayısı, kendi yaptığı haksızlık veya uydurduğu yalanları görmemesi için bire bir ilaçtır!
İşte tam da bu nedenden dolayı, yani karşı tarafın kalabalıklığından dolayı, LGBT grubuna giren bireyler, temel hak ve hürriyetlerini savunamamaktalar. Bu cümleyi söyleyince, kafalarda uyanan tepkisel imajları şu şekilde karikatürize etmek mümkün: "hastalığını herkese ve her yere saçmaya çalışan bir virüsün temel hak ve hürriyetleri olabilir mi?" Yani o kişiler, birer insan olarak değil, bizatihi bir hastalık, bir bela olarak görülmekte ve onlardan kurtulunması yönünde de tepki doğmakta. Böyle bir tepkiyi anlamak mümkün ama, gerçekten doğru bir tepki mi, düşünmek gerek.
Toplum içerisinde, cinsel yönelim faktörünü bir kenara koyarsak, önyargıların ötesinde reel olaylara binaen kendilerine tepki duyulanlar kimlerdir? Katiller, hırsızlar, yalancılar, insanları birbirlerine düşürenler, şiddete başvuranlar, ırz düşmanları, vs. Şimdi bunların hiçbirini yapmamış olan, iyi bir vatandaş, iyi bir birey olan ve ama cinsel yönelimi normların dışında olan bir insanı düşünelim. Bu kişinin suçu nedir? Kime nasıl zarar vermiştir? Dolayısıyla hangi somut gerekçeyle bu insanın temel hak ve hürriyetleri kısıtlanmaktadır? Hatırlayın: Temel hak ve hürriyetler kazanılmaz! Onlar, doğumla birlikte otomatik olarak gelir. Başka bir insana, "var olmakla günah işliyorsun" hissini empoze etmenin dinle vicdanla bağdaşan nasıl bir tarafı olabilir? Hangi hakla, bir insan, "Allah'a inanmaya hakkın yok" manasına gelecek baskılara maruz bırakılabilir?
Yeri geldiği için şimdilik kısaca değineceğim bir mesele, LGBT konusuna dayanak gösterilen ayetler. Biraz rasyonel ve objektif akılla, ve tabi ki Kuran'ı anlamanın ilk şartı olan insanî bir vicdanla, bakılırsa görülür ki Lut kavminde ayyuka çıkan ve onları helake götüren husus, gerek kendi toplumlarındaki bireyleri gerekse onlarla etkileşime giren dışarıdan kişileri cinsel istismara maruz bırakmalarıdır. Yani cinsel tacizin toplum olarak sistematik işlenmesi! Temel hak ve hürriyetlerin ihlali, cinsel açıdan normlara uygun (heterosexüel) olsun olmasın, kim tarafından yapılırsa yapılsın cezayı müstahaktır. Fakat cinsel taciz ile cinsel yönelim, aynı şeyler değildir. Bu konu daha detaylı olarak bir sonraki bölümde işlenecek.
Geleneksel olarak "tek bir erkek ve tek bir kadın" olarak kemikleşmiş yargılar, terbiye edilmediği için dün olduğu gibi bugün de insanların birbirlerine zulmetmesine neden olmakta. Halbuki, "cinsel zeka" gibi bir kavram etrafında, bugün tartışma konusu olan pek çok konu tatlıya bağlanabilir. Bugünlerde giderek artan sayıda kişinin LGBT yelpazesine girmesi, geleneksel olarak kabul görmese de, insanlığın biyolojik bir gerçeği olarak, diğer bir ifadesiyle farklı bir cinsel zeka dışavurumu olarak, kabul edilebilir. Aynı şekilde, geçmişte gerek Batı gerekse Doğu toplumlarında normal olan ve bugün de her iki toplumda farklı formatlarda devam eden çok eşlilik hususu, genel kabul görmese de, insanlığın biyolojik bir parçası olarak, farklı bir cinsel zeka dışavurumu olarak görülebilir.
Bunlarla beraber, elbette ki cinsel zeka/yönelim kavramının temel hak ve hürriyetler kapsamında kabul edilmesine ek olarak etik değerler ve karşılıklı sorumluluklar çerçevesinde sınırlandırılması da gerekir. Yoksa, demokrasiyi, "her kafadan bir ses çıkmasından kaynaklanan anarşi" olarak tanımlayanların ve özgürlüğü sorumsuzluk olarak algılayanların durumuna düşülür ve çözümsüzlüğe demir atılmış olunur.
No comments:
Post a Comment