Dağlar, tarih
boyunca peygamberlerin, alimlerin, velilerin arkadaşı olmuş ve onları, bir
yelkenli gemi ya da sihirli bulut gibi görünenin ötesindeki alemlere
taşımıştır. Dağlar, her ne kadar denizlerden yüksekte olsalar da, insanın kalb
dünyasındaki sahillerden bir sahildirler; ve bundan dolayı olsa gerek ki
yolculuklar oradan başlar… Dağlar, her ne kadar bulutlar gibi yumuşak olmasalar
da, ilhamların odaklanmasına vesile bir mercek oldukları için inşirahlar orada yoğunlaşır…
Dağları bir liman, bir havaalanı olarak kullanan fikir işçileri de aynı
tespitleri zaten bizzat tecrübe ederler[i].
Fakat, böyle tefekkür için vakit ayıramayan modern insanın da dağlarda
bulabileceği ikramlar yok mudur?
Cevşen’de
Kendisini “her şeyde Kendisine bir delil olan”, “dağlarda hazineleri olan”,
“haşyetinden dağların parçalandığı” olarak tarif eden Hâlıkımız, dağlara da bu
manada mesajlar yüklemiştir. Bunların bir kısmında dağlar, tekvînî birer ayettir.
Üzerlerinde tecelli eden hikmetleri bize sunarlar. Dağlarda gizli diğer bir
kısım mesajlar ise dağların tefsir ettikleri Kuran ayetleri şeklindedir. Fakat
bunları anlamak, biz kullara bakan yönü itibariyle, biraz Arapça bilgisine, biraz
da bilim dünyasındaki bulgulara hâkim olmaya bağlıdır.
Kuran-ı Kerim’de
dağlar, farklı kelimelerle ifade edilmiştir. Bunlar arasında en direk ve en
meşhur olanı “cebel” kelimesidir. Fakat bu kelimenin haricinde, dağların özellikleri
üzerinden de dağlara referanslar yapılmıştır. Örneğin, Enbiya Suresi 31. ayet,
Lokman Suresi 10. Ayet ve Nahl Suresi 15. ayette geçen “revâsiye” kelimesi “ağır
baskılar” manasına gelmekle birlikte tefsirlerde ve meallerde “dağlar” olarak
yorumlanmıştır.
“Onları sarsmasın diye yeryüzünde
bir takım dağlar (ağır baskılar) diktik.” Enbiya, 31
“sizi sarsmasın diye yere de ulu
dağlar (ağır baskılar) koydu” Lokman, 10
“Sizi sarsmaması için yeryüzünde
sağlam dağları (ağır baskılar) … yarattı.” Nahl, 15
Böylece bu
ayetlerde özetle, yeryüzünün bizi sarsmaması için, dev kütlelerinden dolayı ağır
baskılar olarak tarif edilen dağlarla sabitlendiği dile getirilmiştir. Bu
yorum, özellikle bu ayetlerin nazil olduğu devirlerdeki anlayışı ve her
halükârda göze çarpan ilk manayı yansıtmaktadır. Pekiyi, modern bulgular bu
manayı desteklemekte midir?
Öncelikle modern
jeolojiye göre dağlar, dünya yüzeyini sabitleyen dış kuvvetler değillerdir;
aksine, dağların kendileri, dünyanın içindeki baskılardan dolayı oluşmuştur.
Yani dağlar, ağır baskıları oluşturan neden değil, o baskıların neticesidir,
onların bir göstergesidir. Bu meyanda, ayetlerde geçen “ağır baskılar” ifadesi
dağların kendileri olamaz ve tekrar yorumlanmaya muhtaçtır.
Dağların
oluşumuna yol açan yeraltı etkileşimlerinde, yer çekimi etkisiyle ve magmanın
itmesiyle yeraltı katmanlarının birbirlerine baskı yapmaları ön plandadır.
Böylece katmanların içinde ve arasında oluşan ağır baskılar, bu katmanların
bükülmesine veya kırılmasına ve belirli kısımlarının yükselmesine yol açar.
Oluşan yükselme, aslında yer altındaki ağır baskıların rahatlatılmasıdır.
Bilimsel ifadesiyle, basıncın azalması, yerkabuğundaki bu şekil değişiklikleri
sayesinde sağlanmaktadır.
Bu açıdan
bakıldığında dünyanın, içindeki ağır baskılardan inşirah bulmasının meyvesi,
dağlardır. Yukarıda bahsedilen ayetler de zaten sarsıntıyı engelleyici olarak
cebel kelimesini değil revasiye kelimesini kullanarak hakikate işaret etmiştir.
Biz insanlar ise, bakış açımızdaki derinliğe ve zenginliğe bağlı olarak farklı
şekillerde yorumlayabiliyoruz bu ayeti.
“Yeraltındaki
ağır baskılar” kavramı, başka ayetleri anlamamıza da yardımcı olabilir aslında.
Örneğin Şura Suresi 32. ayette ve Rahman Suresi 24. ayette “a’lâm” kelimesi
tefsirlerde ve meallerde “dağlar” olarak çevrilmiştir. Aynı ayetlerde geçen
“cevâr” kelimesi de “gemiler” olarak yorumlanmıştır.
“Denizlerde yüce dağlar gibi
gemilerin yürümesi de O'nun kudretinin delillerindendir.” Şura, 32
“Denizde koca dağlar gibi
yükselen gemiler de onundur.”
Rahman, 24
Bu ayetlerin
kabul edilen anlamlarına göre, gemiler dağlara benzetilmektedir. Burada
açıklanması gereken birkaç nokta vardır. Neden “dağ” manasına gelen “cebel”
yerine “alametler, bayraklar” manasına gelen “a’lâm” kelimesi kullanıladığı
halde mealde “dağ” kelimesi tercih edilmiştir? Neden “gemi” manasına gelen
“fûlk” veya “sefîne” kelimesi yerine “akanlar” manasına gelen “cevâr” kelimesi kullanıldığı
halde mealde “gemi” kelimesi tercih edilmiştir? Benzer manaya gelen “sizin için denizde gemiler yürütüyor
(yüzdürüyor/sevkediyor)” (İsra 66) ayetinde, örneğin, açıkça fûlk kelimesi kullanılmasına rağmen burada cevâr
kelimesi acaba farklı bir noktaya mı işaret etmektedir? Ve son olarak gemiler
dağlara nasıl benzemektedir?
Var olan
yorumlara göre, bir bayrak gibi yüksek olması ve bir yeri işaretlemeye
yarayacak şekilde belirgin olmasından dolayı dağlara, a’lâm kelimesi ile işaret
edilmiştir, ki bu yorum, ayetin nazil olduğu zamandaki anlayışla ve göze çarpan
ilk mânâ ile örtüşmektedir. Rahman Suresi’ndeki ayette geçen “münşeâtü –
yükseltilmiş” kelimesi de bu manaların altını çizmektedir. Gemilere, “akanlar”
manasına gelen cevâr kelimesi ile işaret edilmesi ise, onların denizdeki
hareketine benzetme olarak sunulmuştur.
Pekiyi, bu klasik
yorumlara ek olarak, modern bulgular doğrultusunda yeni bakış açıları
getirilebilir mi? Öncelikle, dağların oluşumuna işaret eden “revâsiye - ağır
baskılar” ifadesine yukarıda sunulan yeni yorum ile dağların yükseltilmiş
olması manasını vurgulayan “a’lâm” ve “münşeatü” ifadeleri, tam örtüşmektedir. Bu
kelimeleri ve “akanlar” manasına gelen “cevâr” kelimesini, yukarıdaki ayetleri
anlamak için göz önüne alırsak şöyle bir manaya ulaşılabilir: “ağır baskılarla
yükseltilen ve denizin içinde akan dağlar”. Biraz jeoloji bilgisi olanlar için
bu ayet, okyanus dibinde magma fışkırmaları neticesinde oluşan denizaltı
dağlarını ve onların sürekli hareket halinde olmasını resmetmektedir (Resim 1).
Resim
1. Atlas Okyanusu’nu boylu boyunca kesen yarıklardan çıkan lavlar, sürekli
olarak yeni kaya ve dağ oluşumuna neden olmaktadır. Böylece, okyanus dibinde
bir sıra dağ dizisi oluşmakta ve Amerika kıtası ile Asya-Afrika kıtaları arası
giderek açılmaktadır. Kaynak: sciencedaily.com
Bu açıklamaların
ardından gemilerin dağlara benzetilmesinin a’lâm (alametler) kavramı üzerinden
yapılmasının hikmetlerini düşünelim. Öncelikle görüntü olarak gemilerin deniz
yüzeyinden yükselmesi ve böylece dağların silüetini andırması, ayrıca eski
devirlerdeki yelkenli gemilerin yelkenlerinin açılması ile bayrak gibi bir
alamete dönüşmeleri akla gelen ilk noktalardır, ki bunlar tefsirlerde mevcuttur.
İkinci olarak, yukarıda dile getirilenler ve modern akışkanlar mekaniği
bulguları doğrultusunda düşünülürse, dağların oluşumunda ve yükseltilmesinde
rol alan ağır baskılar, bilimsel ifadesiyle basınç, gemilerin de denizde
batmaması ve pervanelerle ilerlemesinde rol alır. Dolayısıyla gemiler gerçekten
dağlara benzemektedir. Gemiler de dağlar da, altlarındaki ağır baskıların
alametidir.
Son bir soru ile
başka bir ayete geçerek bahsimizi kapatalım. Gemiler dağlara benzediği gibi
dağlar da gemilere benzer mi? Buraya kadar anlatılanlar doğrultusunda düşününce
bu sorunun cevabı da olumlu oluyor, fakat bunun Kur’an’da ifadesi var mı?
Aynıyla olmasa da benzer bir anlatım Neml Suresi 88. ayette bulunmaktadır.
“Sen dağları görürsün de,
yerinde durur sanırsın. Oysa onlar bulutun yürümesi gibi yürümektedirler.” Neml, 88
Bu ayette dağların,
bulutların geçip gittiği gibi geçtiği vurgulanır. Modern yorumlar, buradan
dünyanın dönüşüne bir işaret çıkarır. Bundan farklı olarak şunlar da
söylenebilir. Bulutların hareket etmesine yol açan mekanizmalar, yine basınçla
ilgilidir. Bulutların hareketi aslında, içinde bulundukları hava kütlesinin
hareketini göstermektedir. Havanın kendisi görünmediği için, bulutlar olmasa havanın
hareketi çıplak gözle fark edilemez. Dolayısıyla bulutların bu noktadaki vazifesi
bir belirteçliktir, bir alametliktir. Onun haricinde sadece edilgen olarak
hareket ederler. Dağlar da altlarındaki ağır baskılardan dolayı yükselen ve
hareket eden varlıklardır ve ağır baskıların nedeni değil belirtecidir,
alametidir. Dolayısıyla dağlar bulutlara benzemektedir. Daha da önemlisi,
bulutların hareketi havanın hareketini belirttiği gibi dağların hareketi de
“magmanın seması” olan yer kabuğundaki kıtaların hareketini belirtmektedir.
Şurası muhakkak
ki buraya kadar bahsedilen ayetlerin manaları burada dile getirilenlerden
ibaret olmadığı gibi yeni bulgularla ve farklı bakışlarla, değişik yorumlara
kapılar aralanabilir. Rabbimiz bütün bu bilgileri, bizim için birer hidayet
vesilesi kılsın. Doğrusunu Allah bilir.
No comments:
Post a Comment