Monday, March 7, 2016

Dağlar, Gemiler ve Bulutlar

Dağlar, tarih boyunca peygamberlerin, alimlerin, velilerin arkadaşı olmuş ve onları, bir yelkenli gemi ya da sihirli bulut gibi görünenin ötesindeki alemlere taşımıştır. Dağlar, her ne kadar denizlerden yüksekte olsalar da, insanın kalb dünyasındaki sahillerden bir sahildirler; ve bundan dolayı olsa gerek ki yolculuklar oradan başlar… Dağlar, her ne kadar bulutlar gibi yumuşak olmasalar da, ilhamların odaklanmasına vesile bir mercek oldukları için inşirahlar orada yoğunlaşır… Dağları bir liman, bir havaalanı olarak kullanan fikir işçileri de aynı tespitleri zaten bizzat tecrübe ederler[i]. Fakat, böyle tefekkür için vakit ayıramayan modern insanın da dağlarda bulabileceği ikramlar yok mudur?

Cevşen’de Kendisini “her şeyde Kendisine bir delil olan”, “dağlarda hazineleri olan”, “haşyetinden dağların parçalandığı” olarak tarif eden Hâlıkımız, dağlara da bu manada mesajlar yüklemiştir. Bunların bir kısmında dağlar, tekvînî birer ayettir. Üzerlerinde tecelli eden hikmetleri bize sunarlar. Dağlarda gizli diğer bir kısım mesajlar ise dağların tefsir ettikleri Kuran ayetleri şeklindedir. Fakat bunları anlamak, biz kullara bakan yönü itibariyle, biraz Arapça bilgisine, biraz da bilim dünyasındaki bulgulara hâkim olmaya bağlıdır.

Kuran-ı Kerim’de dağlar, farklı kelimelerle ifade edilmiştir. Bunlar arasında en direk ve en meşhur olanı “cebel” kelimesidir. Fakat bu kelimenin haricinde, dağların özellikleri üzerinden de dağlara referanslar yapılmıştır. Örneğin, Enbiya Suresi 31. ayet, Lokman Suresi 10. Ayet ve Nahl Suresi 15. ayette geçen “revâsiye” kelimesi “ağır baskılar” manasına gelmekle birlikte tefsirlerde ve meallerde “dağlar” olarak yorumlanmıştır.

Onları sarsmasın diye yeryüzünde bir takım dağlar (ağır baskılar) diktik.” Enbiya, 31

sizi sarsmasın diye yere de ulu dağlar (ağır baskılar) koydu” Lokman, 10

Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağları (ağır baskılar) … yarattı.” Nahl, 15

Böylece bu ayetlerde özetle, yeryüzünün bizi sarsmaması için, dev kütlelerinden dolayı ağır baskılar olarak tarif edilen dağlarla sabitlendiği dile getirilmiştir. Bu yorum, özellikle bu ayetlerin nazil olduğu devirlerdeki anlayışı ve her halükârda göze çarpan ilk manayı yansıtmaktadır. Pekiyi, modern bulgular bu manayı desteklemekte midir?

Öncelikle modern jeolojiye göre dağlar, dünya yüzeyini sabitleyen dış kuvvetler değillerdir; aksine, dağların kendileri, dünyanın içindeki baskılardan dolayı oluşmuştur. Yani dağlar, ağır baskıları oluşturan neden değil, o baskıların neticesidir, onların bir göstergesidir. Bu meyanda, ayetlerde geçen “ağır baskılar” ifadesi dağların kendileri olamaz ve tekrar yorumlanmaya muhtaçtır.

Dağların oluşumuna yol açan yeraltı etkileşimlerinde, yer çekimi etkisiyle ve magmanın itmesiyle yeraltı katmanlarının birbirlerine baskı yapmaları ön plandadır. Böylece katmanların içinde ve arasında oluşan ağır baskılar, bu katmanların bükülmesine veya kırılmasına ve belirli kısımlarının yükselmesine yol açar. Oluşan yükselme, aslında yer altındaki ağır baskıların rahatlatılmasıdır. Bilimsel ifadesiyle, basıncın azalması, yerkabuğundaki bu şekil değişiklikleri sayesinde sağlanmaktadır.

Bu açıdan bakıldığında dünyanın, içindeki ağır baskılardan inşirah bulmasının meyvesi, dağlardır. Yukarıda bahsedilen ayetler de zaten sarsıntıyı engelleyici olarak cebel kelimesini değil revasiye kelimesini kullanarak hakikate işaret etmiştir. Biz insanlar ise, bakış açımızdaki derinliğe ve zenginliğe bağlı olarak farklı şekillerde yorumlayabiliyoruz bu ayeti.

“Yeraltındaki ağır baskılar” kavramı, başka ayetleri anlamamıza da yardımcı olabilir aslında. Örneğin Şura Suresi 32. ayette ve Rahman Suresi 24. ayette “a’lâm” kelimesi tefsirlerde ve meallerde “dağlar” olarak çevrilmiştir. Aynı ayetlerde geçen “cevâr” kelimesi de “gemiler” olarak yorumlanmıştır.

Denizlerde yüce dağlar gibi gemilerin yürümesi de O'nun kudretinin delillerindendir.” Şura, 32

Denizde koca dağlar gibi yükselen gemiler de onundur.” Rahman, 24

Bu ayetlerin kabul edilen anlamlarına göre, gemiler dağlara benzetilmektedir. Burada açıklanması gereken birkaç nokta vardır. Neden “dağ” manasına gelen “cebel” yerine “alametler, bayraklar” manasına gelen “a’lâm” kelimesi kullanıladığı halde mealde “dağ” kelimesi tercih edilmiştir? Neden “gemi” manasına gelen “fûlk” veya “sefîne” kelimesi yerine “akanlar” manasına gelen “cevâr” kelimesi kullanıldığı halde mealde “gemi” kelimesi tercih edilmiştir? Benzer manaya gelen “sizin için denizde gemiler yürütüyor (yüzdürüyor/sevkediyor)” (İsra 66) ayetinde, örneğin, açıkça fûlk kelimesi kullanılmasına rağmen burada cevâr kelimesi acaba farklı bir noktaya mı işaret etmektedir? Ve son olarak gemiler dağlara nasıl benzemektedir?

Var olan yorumlara göre, bir bayrak gibi yüksek olması ve bir yeri işaretlemeye yarayacak şekilde belirgin olmasından dolayı dağlara, a’lâm kelimesi ile işaret edilmiştir, ki bu yorum, ayetin nazil olduğu zamandaki anlayışla ve göze çarpan ilk mânâ ile örtüşmektedir. Rahman Suresi’ndeki ayette geçen “münşeâtü – yükseltilmiş” kelimesi de bu manaların altını çizmektedir. Gemilere, “akanlar” manasına gelen cevâr kelimesi ile işaret edilmesi ise, onların denizdeki hareketine benzetme olarak sunulmuştur.

Pekiyi, bu klasik yorumlara ek olarak, modern bulgular doğrultusunda yeni bakış açıları getirilebilir mi? Öncelikle, dağların oluşumuna işaret eden “revâsiye - ağır baskılar” ifadesine yukarıda sunulan yeni yorum ile dağların yükseltilmiş olması manasını vurgulayan “a’lâm” ve “münşeatü” ifadeleri, tam örtüşmektedir. Bu kelimeleri ve “akanlar” manasına gelen “cevâr” kelimesini, yukarıdaki ayetleri anlamak için göz önüne alırsak şöyle bir manaya ulaşılabilir: “ağır baskılarla yükseltilen ve denizin içinde akan dağlar”. Biraz jeoloji bilgisi olanlar için bu ayet, okyanus dibinde magma fışkırmaları neticesinde oluşan denizaltı dağlarını ve onların sürekli hareket halinde olmasını resmetmektedir (Resim 1).


Resim 1. Atlas Okyanusu’nu boylu boyunca kesen yarıklardan çıkan lavlar, sürekli olarak yeni kaya ve dağ oluşumuna neden olmaktadır. Böylece, okyanus dibinde bir sıra dağ dizisi oluşmakta ve Amerika kıtası ile Asya-Afrika kıtaları arası giderek açılmaktadır. Kaynak: sciencedaily.com

Bu açıklamaların ardından gemilerin dağlara benzetilmesinin a’lâm (alametler) kavramı üzerinden yapılmasının hikmetlerini düşünelim. Öncelikle görüntü olarak gemilerin deniz yüzeyinden yükselmesi ve böylece dağların silüetini andırması, ayrıca eski devirlerdeki yelkenli gemilerin yelkenlerinin açılması ile bayrak gibi bir alamete dönüşmeleri akla gelen ilk noktalardır, ki bunlar tefsirlerde mevcuttur. İkinci olarak, yukarıda dile getirilenler ve modern akışkanlar mekaniği bulguları doğrultusunda düşünülürse, dağların oluşumunda ve yükseltilmesinde rol alan ağır baskılar, bilimsel ifadesiyle basınç, gemilerin de denizde batmaması ve pervanelerle ilerlemesinde rol alır. Dolayısıyla gemiler gerçekten dağlara benzemektedir. Gemiler de dağlar da, altlarındaki ağır baskıların alametidir.

Son bir soru ile başka bir ayete geçerek bahsimizi kapatalım. Gemiler dağlara benzediği gibi dağlar da gemilere benzer mi? Buraya kadar anlatılanlar doğrultusunda düşününce bu sorunun cevabı da olumlu oluyor, fakat bunun Kur’an’da ifadesi var mı? Aynıyla olmasa da benzer bir anlatım Neml Suresi 88. ayette bulunmaktadır.

Sen dağları görürsün de, yerinde durur sanırsın. Oysa onlar bulutun yürümesi gibi yürümektedirler.” Neml, 88

Bu ayette dağların, bulutların geçip gittiği gibi geçtiği vurgulanır. Modern yorumlar, buradan dünyanın dönüşüne bir işaret çıkarır. Bundan farklı olarak şunlar da söylenebilir. Bulutların hareket etmesine yol açan mekanizmalar, yine basınçla ilgilidir. Bulutların hareketi aslında, içinde bulundukları hava kütlesinin hareketini göstermektedir. Havanın kendisi görünmediği için, bulutlar olmasa havanın hareketi çıplak gözle fark edilemez. Dolayısıyla bulutların bu noktadaki vazifesi bir belirteçliktir, bir alametliktir. Onun haricinde sadece edilgen olarak hareket ederler. Dağlar da altlarındaki ağır baskılardan dolayı yükselen ve hareket eden varlıklardır ve ağır baskıların nedeni değil belirtecidir, alametidir. Dolayısıyla dağlar bulutlara benzemektedir. Daha da önemlisi, bulutların hareketi havanın hareketini belirttiği gibi dağların hareketi de “magmanın seması” olan yer kabuğundaki kıtaların hareketini belirtmektedir.

Şurası muhakkak ki buraya kadar bahsedilen ayetlerin manaları burada dile getirilenlerden ibaret olmadığı gibi yeni bulgularla ve farklı bakışlarla, değişik yorumlara kapılar aralanabilir. Rabbimiz bütün bu bilgileri, bizim için birer hidayet vesilesi kılsın. Doğrusunu Allah bilir.


No comments:

Post a Comment