Tuesday, July 26, 2016

Makarnadan Gemiler Yapmak

Karpuz kabuğundan gemiler yapılır da makarnadan yapılmaz mı? Küçüklüğümün en enteresan makarnası Nuhun Ankara Makarnası hatırına bir masal yazmak istedim ve işte geliyor. Aşağıdakilerin hepsi uydurmadır; söylemedi demeyin.


Efendim, zaman denizinin bilinmeyen bir yerlerinde, bugün Ankara ve Konya'nın bulunduğu coğrafya, sarp dağların üzerine kurulu, etrafı da tepelerle çevrili bir yaylaymış. Ve bu yayla her türlü düşmandan korunaklı olduğu için bir topluluk tarafından mesken edinilmiş. Günlerden bir gün bu insanların arasına yeni birisi gelmiş. Bu kişi doğu diyarlarından geliyormuş. Bildiklerini anlatan ve kimseden karşılık beklemeden kıt kanaat geçinen biriymiş. Bütün peygamberlerin hayatlarını iyi bilir, bunlardan dersler çıkarır ve etrafındakilere de anlatırmış. Daha önceden böyle şeyleri duymamış olan yayla insanları, onu merakla dinlemeye başlamışlar. Özellikle çocuklar çok zevk alıyorlarmış, bu anlatılanlardan, çünkü sonrasında onları tiyatroya dönüştürüp kendi aralarında oyunlar oynuyorlarmış.

Gel zaman git zaman, halk arasında, bu yeni gelen adamdan ve ona bağlı olarak gelişen yeniliklerden huzursuz olanlar olmuş ve o adamı yaylanın güneyine, bugün Tuz Gölü olan civara göndermişler. Tabi o sırada göl möl yok. Her şey yüksek yaylanın üstünde kurulu. Göz alabildiğine yeşillikler, tarlalar.


Yeşillikler derken, aslında oradaki tarım ve meyvecilik, çok hassas bir sulama sistemine dayanıyormuş. Ustalar, etraftaki tepelerin arasındaki küçük vadileri baraja dönüştürmüşler ve biriken suları sene boyu kullanıyormuş yayla halkı. Yoksa ilkbaharda eriyen karlardan sonra çok da yağmur yağmazmış. İşte hem koruma sağlayan hem de baraj vazifesi gören o tepeler ve vadiler sayesinde, güven ve berekete kavuşan o halk gelişmiş, serpilmiş. İşte o dağları tepeleri aşıp gelebilen pek kimse olmadığı için, durduk yere ortaya çıkan o bilge adam ondan garipsenmiş.

Bizim bilge adam güney tarafına gönderilmiş ama bu sadece onu seven ve anlattıklarına ilgi duyan insanların fazladan yürümesine neden olmuş. Bir süre sonra adamın etrafı yine uzun mesafe yürüyebilecek kadar sağlıklı olanlarla sarılmış. Onlar şehre dönünce, dinlediklerini diğerlerine aktarıyorlarmış. Çocuklar da yine bu anlatılanları kendi oyunlarına katıyorlarmış. Fakat bu olanlar yine hoşlanılmamış ve insanların bir daha güney tarafına gitmemeleri istenmiş. Bilge adama da durum iletilmiş.


O günden sonra bilge adam anlatmayı bırakmış ve kurak yaz ortasında bir gemi yapmaya başlamış. Onu gizli gizli gözetleyenler, "dağların ortasındaki bu yerde gemi de ne ola" diye düşünmüşler. Başta, bir hikmeti vardır demişler, sonra da boş vakit dolduruyor herhalde demişler, gülmüş geçmişler. Bir daha da onun yanına giden olmamış.

İşte o sıcak yaz günlerinden birinde, aniden gök bulutlarla kaplanmaya başlamış. İnsanlar sevinç çığlıkları içinde ortalığa dökülmüş. Önce gölgenin serinliğini sonra yağmur damlalarının tazeliğini doya doya hissetmişler. Hayvanlar da otlar da doymuş suya, bu sıcak yaz gününde. Etraftaki barajlar da dolmuş ve ufak ufak dereler halinde taşmaya başlamış. Kuruyan topraklar artık bir karış suyun altında kalmış.


Ve ne olduysa o zaman olmuş. Meğerse bu yaylanın altı tuzca zengin bir yapıya sahipmiş ve yıllardır baraj diye biriktirilen sular, yavaş yavaş yaylanın altını eritmiş. Yaz ortasında gelen bu yağmur da son noktayı koymuş ve koca yayla bir anda çökmüş. Barajlardan boşanan sularla birlikte koca bir göl oluşmuş. Hızlı ve uzun mesafe gidebilenlerin bir kısmı kaçıp kurtulabilmiş. Ama çoğunluk boğulmuş.

Geriye kalanlar, güneydeki adamın yanına gidip hem onun durumunu görmek hem de ondan fikir sormak istemişler; tabi hala oradaysa, çünkü geminin nereye gideceği belli mi olur? Bereket ki akan sularla hareketlenen gemi, kurtulanların olduğu tarafa doğru gelmiş de çok uzun yürümek zorunda kalmamışlar. Balçık gibi bir gölün üstünde alamet gibi bir gemiyi seçmek de hiç zor olmamış.

Bilge adamla diğer kurtulanlar birbirlerine sarılmışlar, ağlaşmışlar. Sonra şehrin silolarındaki buğdaydan bir miktar alıp ondan ekmek yapmışlar. Ama bilmedikleri bir şey varmış: onları bir sürpriz bekliyormuş. Ekmeği ağızlarına koyunca daha önceden hiç almadıkları bir tat almışlar: ekmekte tuz varmış.


Böylece tuzu keşfeden yayla insanları, olanları unutmamak için her sene makarnadan gemi yapıp, tuzlu suda haşlayıp onu herkesle paylaşarak kutlama yapmaya başlamışlar. Bu yemeğin adını da Nuh'un makarnası koymuşlar.

Aradan bilinmez kaç yıl kaç çağ geçmiş. Bu koca göl çekilmiş ve bildiğimiz Tuz Gölü olmuş. O yaylanın yerinde de iki şehir kurulmuş. Ve hayal gücü kuvvetli birisi bu masaldan mülhem Nuh'un Ankara Makarnası'nı çıkartmış. Masalımızda burada bitmiiiş.




Sunday, July 17, 2016

İki Kişiden Fazlasının Yapamayacağı Şey


Genelde toplulukla yapılan işlerin bereketli olacağı vurgulanır. Genelde, büyüklük ve sayıca çokluk arzulanır. Ne var ki öyle hassas ve hayatî işler var ki onları topluluklar yapamaz. Hatta topluluğun sayısı arttıkça, o hayatî işi yapabilmekten o kadar uzaklaşırlar. Tam da böyle bir işten bahsetmek istiyorum. Ama önce buraya kadar söylediklerime Kuran'dan referans:



"Allah zalimlere hidayet etmez" (Bakara 258)


"Allah kafirlere hidayet etmez" (Bakara 264)


Yukarıdakine benzer ayetler çok sayıda geçmektedir, kutsal kitabımızda. Fakat bu ayetler, alimler arasında tartışma konusu olmuştur, çünkü hayatının öncesinde zalim veya kafir olup sonradan hidayete gelen insanlar olmuştur. O zaman bu ayetler nasıl anlaşılmalıdır?

Bu noktada, enteresan bir nüans dile getirilmektedir. Gramatik olarak bakılırsa, çoğul şeklinde dile getirilen zalimin, kafirin ifadeleri, Arapça açısından minimum 3 kişiyi ifade eder. Yani iki kişi, Arapça dil kuralları açısından çoğul değildir. Tek kişi zaten değil. Dolayısıyla, kendisi zalim/kafir olup böyle bir topluluktan ayrılmayan, onlarla yatıp kalkan, hep onlarla vakit geçiren, onların yaptıklarına eşlik edenlere Allah hidayet etmez. Fakat, eğer bu insanlar bu çoğul ifade eden oluşumdan ayrılırlarsa, yani mesela kendi başlarına düşünürlerse, topluluk ruh haletinden sıyrılıp gidişatı değerlendirirlerse, o zaman onlar için hidayet söz konusu olabilir, ki olmuştur da.

Hadislerdeki tasvirle hakkın batıla karışıp etrafın griliğe bürüneceği ahirzamanda hidayet üzere olmayı kim istemez? O zaman, hidayeti veren Yüce Rabbimiz'in bize sunduğu reçeteye sarılmaktan daha akılcı ne olabilir?


“Size sadece tek bir şey vaazediyorum. Allah için ikişer ikişer ve teker teker kalkın. Sonra tefekkür edin.” (Sebe, 46)


Arzu ederseniz, Sebe Suresi'ndeki bu ayetin öncesini okuyabilirsiniz. Ve orada tam da yukarıda anlattığımız gibi, birbirinin hidayetini engelleyen kafir toplulukların örneklerini görürsünüz. Buna karşılık, onlara düşünmeleri için verilen nasihatlere de yer verilir ve en sonunda da bu nasihatleri düşünmeleri için ikişer ikişer ve teker teker tefekkür etmeleri tavsiye edilir. Topluca değil! Neden?

Çünkü tefekkür topluca yapılmaz. Topluca yapılan şey bir seminer olabilir, bir tartışma olabilir, ama tefekkür olamaz. Tefekkür olması için, beyin sancısı gerek, göz yaşı gerek, saçma olanı sorabilmek gerek, "başkaları böyle şeyler düşündüğümü duyarsa ne der" diyeceğiniz cinsten şeyleri kurcalamak gerek. Tefekkür olması için "Allah'ım bu akkoru elimde tuttukça yanıyorum, sen bıraktırma" diyebilmek gerek, "yanlış olan benmişim" deyip sessizlik okyanusunun karanlıklarına gömülmek gerek, "neden Allah'ım neden??" diye parlayıp, sonra da başının okşanması için alnını secdeye koymak gerek.

İşte bunlara fırsat vermediğinden dolayı, yaptığı her şeyi topluca yapmaya alışan/çalışan gruplar, kendi hidayetlerinin önünü tıkarlar. Kendini yenileyememe körfezine demir atarlar.

O zaman, eğer Allah'a inanıyor ve bu iman üzere gözlerinizi kapamak istiyorsanız, işte size Kuran'dan mülhem bir öneri. Yaptıklarınızı değerlendirmek için koparın kendinizi topluluklardan. Kalın kendi başınıza, Rabbinizle başbaşa. 2 hafta, 3 hafta, 4 hafta. Ve düşünün. Kimseye bir şey izah etme, birilerine bir şeyleri ispat etme kaygısı olmadan. Sadece Allah'ın rızasını bulma kaygısıyla dua edin, okuyun, tekrar düşünün. Bu süre sonunda hâlâ en baştaki ile aynı düşüncelere sahipseniz, muhtemelen doğru yoldasınız. Ama eğer düşünceleriniz ve hisleriniz sizi farklı yönlere sevkediyorsa, toplu hayata tekrar dönerken kafanızda bir "acaba?" ile dönün.




Saturday, July 16, 2016

Acil Servis


Teknolojideki ilerlemeler, hem iyilik adına hem de kötülük adına pek çok imkan sağladı. Burada, iyilik adına yapılmaya başlanan, önümüzdeki iki yıl içerisinde de tam kapasite çalışmaya başlayacak olan ve ama kimsenin bilmediği bazı uygulamaları paylaşmak istiyorum.


Elon Musk ismini ve SpaceX firmasını duymuşsunuzdur. En son, başarıyla bir kargo roketini Uluslararası Uzay İstasyonu'na gönderdiler ve tekrar başarıyla dikey olarak yüzer bir platforma indirmeyi başardılar. SpaceX, NASA ve Red Cross, bu teknolojiyi kullanarak şimdi muhteşem bir iyiliğe imza atıyor. ABD'de hergün otel, restoran, vs. bilumum yerlerdeki ihtiyaç fazlası yiyecekler, uçaklarla Florida Eyaleti'ndeki Cape Canaveral Uzay Üssüne taşınacak ve buradan fırlatılan bir roketle Afrika'da Libya'nın ortalarındaki bir üsse indirilecek, oradan da etraf ülkelerdeki ihtiyaç sahibi insanlara dağıtılacak. Aynı sistemle çalışacak farklı üsler, Orta Afrika ve Güney Afrika'da da önümüzdeki 3 ay içerisinde hizmete alınacak. Böylece Afrika'da yıllardır şahit olduğumuz açlık sorunu kalkacak.

Yine BP, Shell ve Schlumberger firmalarının oluşturduğu bir konsorsiyumun Mısır devletiyle işbirliği neticesinde Nil nehrinin farklı noktalarından Afrika'nın içlerine doğru temiz su boru hatları döşenecek. Bunun haricinde de bu petrol üreten firmalar, önümüzdeki 5 yıl içinde 1000 farklı noktada temiz su kuyuları açarak Afrika'nın su problemini çözecekler.

Bombardier firmasının Mitsubishi firması ile oluşturduğu bir konsorsiyum ise daha farklı bir ilke imza atıyor. Öncelikle Akdeniz'in kuzey ve güney kıyıları arasında hızlı tren hatları oluşturulacak. Buna eş zamanlı olarak Afrika'nın içlerinden gelip Kuzey Afrika'da, Avrupa'dan gelen hatlarla buluşan yine hızlı tren hatları oluşturulacak. Böylece, Avrupa'da oturup Afrika'da öğretmenlik, ticaret, vs. imkanlarının önü açılırken Afrikalılar da hızlı bir şekilde eğitim ve dünya ile bütünleşme ihtiyaçlarını karşılayacaklar.

Norveç hükümetinin Afganistan hükümeti ile yaptığı anlaşmada ise Hindikuş Dağları'nın tepeleri rüzgar enerjisi cennetine dönüştürülüyor. Böylece, temiz ve barışçıl yollardan enerji üretimi ve dağıtımının önü açılıyor. Rusya ve Çin, Himalaya Dağları'nın tepesine benzer rüzgar enerjisi sistemlerini kuracak ve buna ek olarak bu dağların eteklerine de güneş enerjisi tarlaları yapacaklar. Böylece, Güney Asya'daki imkansızlıkların büyük ölçüde çözülmesi mümkün olacak.

Bütün bu projelerin parası nereden geliyor? Coca Cola, Pepsi Co, Nestle gibi gıda alanındaki onlarca dünya devi şirket ve bunlara ek olarak Bulgari, Chanel, L'Oreal, Nivea, Proctor & Gamble gibi onlarca kozmetik firmaları gerekli parasal imkanları sağlıyor. Buna karşılık FOX TV, MSNBC Sports, Cartoon Network, National Geographic, ABC Family gibi sayısız televizyon kanalı da bu firmaların reklamlarını yapacak.

Bütün bunların neticesinde de dünya çapında turizmin hareketlenmesi ve insanlararası etkileşimin aracısız gerçekleşmesi bekleniyor. Ondan sonra da gelsin global barış :)