Genelde toplulukla yapılan işlerin bereketli olacağı vurgulanır. Genelde, büyüklük ve sayıca çokluk arzulanır. Ne var ki öyle hassas ve hayatî işler var ki onları topluluklar yapamaz. Hatta topluluğun sayısı arttıkça, o hayatî işi yapabilmekten o kadar uzaklaşırlar. Tam da böyle bir işten bahsetmek istiyorum. Ama önce buraya kadar söylediklerime Kuran'dan referans:
"Allah zalimlere hidayet etmez" (Bakara 258)
"Allah kafirlere hidayet etmez" (Bakara 264)
Yukarıdakine benzer ayetler çok sayıda geçmektedir, kutsal kitabımızda. Fakat bu ayetler, alimler arasında tartışma konusu olmuştur, çünkü hayatının öncesinde zalim veya kafir olup sonradan hidayete gelen insanlar olmuştur. O zaman bu ayetler nasıl anlaşılmalıdır?
Bu noktada, enteresan bir nüans dile getirilmektedir. Gramatik olarak bakılırsa, çoğul şeklinde dile getirilen zalimin, kafirin ifadeleri, Arapça açısından minimum 3 kişiyi ifade eder. Yani iki kişi, Arapça dil kuralları açısından çoğul değildir. Tek kişi zaten değil. Dolayısıyla, kendisi zalim/kafir olup böyle bir topluluktan ayrılmayan, onlarla yatıp kalkan, hep onlarla vakit geçiren, onların yaptıklarına eşlik edenlere Allah hidayet etmez. Fakat, eğer bu insanlar bu çoğul ifade eden oluşumdan ayrılırlarsa, yani mesela kendi başlarına düşünürlerse, topluluk ruh haletinden sıyrılıp gidişatı değerlendirirlerse, o zaman onlar için hidayet söz konusu olabilir, ki olmuştur da.
Hadislerdeki tasvirle hakkın batıla karışıp etrafın griliğe bürüneceği ahirzamanda hidayet üzere olmayı kim istemez? O zaman, hidayeti veren Yüce Rabbimiz'in bize sunduğu reçeteye sarılmaktan daha akılcı ne olabilir?
“Size sadece tek bir şey vaazediyorum. Allah için ikişer ikişer ve teker teker kalkın. Sonra tefekkür edin.” (Sebe, 46)
Arzu ederseniz, Sebe Suresi'ndeki bu ayetin öncesini okuyabilirsiniz. Ve orada tam da yukarıda anlattığımız gibi, birbirinin hidayetini engelleyen kafir toplulukların örneklerini görürsünüz. Buna karşılık, onlara düşünmeleri için verilen nasihatlere de yer verilir ve en sonunda da bu nasihatleri düşünmeleri için ikişer ikişer ve teker teker tefekkür etmeleri tavsiye edilir. Topluca değil! Neden?
Çünkü tefekkür topluca yapılmaz. Topluca yapılan şey bir seminer olabilir, bir tartışma olabilir, ama tefekkür olamaz. Tefekkür olması için, beyin sancısı gerek, göz yaşı gerek, saçma olanı sorabilmek gerek, "başkaları böyle şeyler düşündüğümü duyarsa ne der" diyeceğiniz cinsten şeyleri kurcalamak gerek. Tefekkür olması için "Allah'ım bu akkoru elimde tuttukça yanıyorum, sen bıraktırma" diyebilmek gerek, "yanlış olan benmişim" deyip sessizlik okyanusunun karanlıklarına gömülmek gerek, "neden Allah'ım neden??" diye parlayıp, sonra da başının okşanması için alnını secdeye koymak gerek.
İşte bunlara fırsat vermediğinden dolayı, yaptığı her şeyi topluca yapmaya alışan/çalışan gruplar, kendi hidayetlerinin önünü tıkarlar. Kendini yenileyememe körfezine demir atarlar.
O zaman, eğer Allah'a inanıyor ve bu iman üzere gözlerinizi kapamak istiyorsanız, işte size Kuran'dan mülhem bir öneri. Yaptıklarınızı değerlendirmek için koparın kendinizi topluluklardan. Kalın kendi başınıza, Rabbinizle başbaşa. 2 hafta, 3 hafta, 4 hafta. Ve düşünün. Kimseye bir şey izah etme, birilerine bir şeyleri ispat etme kaygısı olmadan. Sadece Allah'ın rızasını bulma kaygısıyla dua edin, okuyun, tekrar düşünün. Bu süre sonunda hâlâ en baştaki ile aynı düşüncelere sahipseniz, muhtemelen doğru yoldasınız. Ama eğer düşünceleriniz ve hisleriniz sizi farklı yönlere sevkediyorsa, toplu hayata tekrar dönerken kafanızda bir "acaba?" ile dönün.
No comments:
Post a Comment