Tuesday, September 27, 2016

Küçük Mütefekkir (2)


Son üç gündür aynı rüya ile nefes nefese uyanıyordum. Gece vakti fütüroskobumla gözlem yaparken aletin içine düşüyorum ve zamanın dalgaları arasında bir var olan bir yok olan garip bir halde kalakalıyorum. Ne zaman bana yardım etmek için birisi elini uzatacak olsa yok oluveriyorum ve kurtulamıyorum bir türlü. Sonra birisi bana sarılıyor sıkı sıkı, ve onunla beraber yok olup var olmaya başlıyoruz. Bu yokluk-varlık o kadar hızlanıyor ki kalbimin atışları ile senkronize oluyor ve öylece uyanıyorum.



Uyanınca  kitap yazmak için seçtiğim özel defterimin başına geçiyordum. Öylece bekleyip bekleyip duruyor ve en nihayetinde tekrar uyuyakalıyordum. Rüyamı kime anlatsam diye düşündüm ama pek kimseye açmak içimden gelmedi. Okuldan sonra, iki zaman sahibinden bahseden öğretmenimle konuşabileceğimi düşündüm. Beni dinledi. "Hayırdır inşaallah" dedi, o kadar. Bir yandan ferahlamıştım bir yandan da kırdığı fındık boş çıkan çocuk gibi sinirlenmiştim. O kadar mıydı yani? Sadece bir "hayırdır inşaallah" lafını ben de söylerdim. Yok muydu ötesi?



İşin kötüsü, beni üç gün ardarda kıskıvrak yakalayan o rüya da, o günden sonra kayboldu. Ondan sonra da bende ne heves kaldı ne nefes. Tarih dersleri, hayallerimden çok hafızamın meşgalesi olmaya başladı. Fütüroskobumu da bir köşeye kaldırıp, okul arkadaşlarımla beraber delikanlılığımı yaşamaya koyuldum. Demek fütüroskopta gördüğüm kitap gerçekten yok olmuştu. Hem de korktuğum gibi benim ölümümle falan da değil, aksine ilgi alanlarımın değişmesinden ve zaten olmayan bir kitap yazma düşüncemin hiç yeşermeyecek olmasından. Zaten var olan milyonlarca kitaba bir tanesinin daha eklenmemesi, insanlığa ne kaybettirirdi ki?






No comments:

Post a Comment