Sunday, October 2, 2016

Küçük Mütefekkir (3)


İkinci el kitap satanların olduğu sokağa girmiştim. Kitapların sükuneti, kitapçıların münzevi halleri insanı zaman içinde bir helezona çekiyordu sanki. Adımlarımı kendi başlarına bıraktım. Gözlerim de bu arada kitapların sergilendiği raflarda ve tablalarda gezintiye çıktı. Derken hat sanatıyla yazılmış bir şeyler dikkatimi çekti. Yaklaştım ve bir çizgi film karakteri gibi hat harflerinin kıvrımları üzerinde kâh tırmandım kâh kaydım, bir harften öbürüne atladım. Sonra harflerin atkılarının kesiştiği yerleri kullanarak kelimenin ilerilerine veya gerisine kısa yoldan seyahat ettim. Ve kendime bir de isim verdim: harf gezgini.




Harfler arası seyahatimden beni, sahafın sesi çıkardı: "denemek ister misin?" Neden olmasın, diye cevapladım ve okulda mecburiyet olarak başımdan savmak istediğim kalem ve kağıtları bu sefer kendi isteğimle aldım elime. "Rüzgârda savrulan bir kelebeğin yol haritasını düşün ve sal elini boşluğa" dedi. "Hattının ilhama açık olması, kalbinin rüzgarlarıyla havalanıp raksetmesine bağlıdır."




Bilgi adına bir şeyler yalamış bir ergen saflığıyla "ama güzel olmaz ki" diye tepki verdim. "Kaleminden çıkanların güzel veya çirkin olmasına sen kara veremezsin. Sana düşen kalemi tutmaktır. Rüzgârın sahibinin işine karışma." Gülümsedim. Sonra aklım bir an, fütüroskobumda gördüğüm zaman dalgalarına gitti; zaman mürekkebi ile yazılan kader hikayesinin harflerine.

"Şair misiniz" diye sordum. "Yazarım" dedi, sahaf. Tam anlamadım; ara sıra şiir yazdığı manasına mı söylemişti, yoksa nesir yazarlığı yaptığı için mi böyle demişti? Sormama gerek kalmadan devam etti:

"Eğer şiir görürsem şiir yazarım, hikaye görürsem hikaye yazarım, fikir görürsem söz yazarım."
"O zaman iyi bir gözlemci olmalısınız?"
"Denebilir. Bilirsin tarih tekrar eder. Geleceğe baktığında geçmişi görürsün. Fütüroskopta gördüklerini hava durumu gibi değil de kendine beden arayan manalar olarak düşünürsen, o yetim manaların bazıları için kalemini beden yapabilirsin."

Demek bu sahaf da bizim kafadandı. Dükkânının arka tarafından çıkılan bir bahçeye geçtik. Bana dev bir fütüroskop gösterdi. Böylesini hiç görmemiştim. "Bu özel yapım. Başka yerde göremezsin," dedi sahaf. "Şimdi şuna bir bak bakalım. Bahtına şiir mi çıkacak, hikaye mi yoksa başka bir şey mi!"





Kafam karışmıştı. Bir şiir görsem ve onu yazsam, o şiir benim olmazdı ki? Başkasına ait bir şeyi sahiplenemezdim. Hem uzun bir şiir görsem, onu hafızamda tutamazdım ki! Bn böyle düşünedurayım, sahaf kafama bir şey geçiriverdi. "Bu da ilhamlarını kaydetmek için." Kendimi kontrol edemedim ve ağzımdan "Yok artık!" diye bir hayretle karışık inanamama ifadesi kaçıverdi. Ama her şey işte buradaydı. Peki ya göreceklerim? Onlar benim eserim mi olacaktı?

"Şimdi kendi geçmişine, geleceğine bakacaksın. Bu sadece senin yapabileceğin bir şey. Kendi iç dünyanı göreceksin. Gördüklerin tamamen sensin."

Ve kendi zaman tünelime açıldım...





No comments:

Post a Comment