Burada hemen belirtmek gerek ki dinin öngördüğü sınırları da aşan sınırsız cinsellik tecrübesi insanın hürriyet tutkusuna hitap etse de, cinsellik olgusunun kendisi illa dinden ve tanrıdan uzaklaşmak demek değildir, ki zaten bu yazıda da bunu anlatacağım.
Tarihsel olarak bakıldığında, materyalizm ve ateizm, 1800'lerin ikinci yarısında tavan yapar. Aynı dönemde, evlilik ve aile kurumları da daha önce hiç olmadığı kadar dejenere olmuştur ve aynı süreç bugün de devam etmektedir. Bunlara paralel olarak artan bir diğer olgu da cinselliğin toplumda açıkça ve yaygın bir şekilde ifade edilmesidir. Bu bağlamda, kadınların giderek artan derecede açıklığı, günümüzde özellikle televizyon ve internet teknolojileriyle pratik olarak her eve girmiş, her yaştan insanı kuşatmıştır.
Toplumda bu eksende şekillenen yeni normlar o kadar katılaşmıştır ki sadece önceki paragrafı okuyan bir insanın kafasında otomatik olarak onlarca soru ve itiraz uyanacak, bu yazının cinsellik karşıtı, kadınları paketleyip eve tıkmaya çalışan, gerici zihniyetin temsilcisi, vs. olduğu şeklinde bir dizi tepkisel reddiyeler patlayacaktır. Ki bu patlamalar, tamamen haksız da değildir, çünkü bir takım zalim gelenekler ve onların sarsılmazlığı, bu yeni normları bir sığınak haline getirmiştir.
Şimdi bu çerçevede, cinsellik konusuna bir neşter vuralım. Öncelikle, insana verilmiş olan her kabiliyet gibi cinselliğin de üç farklı katmanda faydası vardır. En temel seviyede, gerek biyolojik fonksiyonları gerekse verdiği haz nedeniyle insanın kendisine bakan faydalar söz konusudur ki bu, dindar olsun olmasın herkes için geçerlidir. İkinci seviyede, insanın helal-haram çizgisine dikkat etmesi vesilesiyle hem cenneti kazanmaya hem de dünyadayken cennet hakkında fikir edinmeye yarar. Üçüncü seviyede ise, cinsellik eksenli her şey üzerinden Allah'ın farklı isimlerinin tecellilerini görme, tatma, düşünme ve böylece tefekküre zemin teşkil etme yönü vardır, ki bu sonuncusu, insanın ihlas ve ihsanının artmasına vesile olur inşaallah.
Benzer faydalar, mesela yeme-içme için de söz konusudur. Fakat, insan yeme-içme için yaratılmamıştır. Aynı şekilde, cinsellik de insana, içinde boğulsun diye verilmemiştir. Aksine, gitmesi gereken yere ulaşması için bir vasıta ve yol azığı olarak verilmiştir. Bundan dolayı da, özellikle Peygamberimiz SAV zamanında bu eksende bir açılma yaşanmıştır. Bayanlar bile icabında direk kendisine gelip açıkça cinsellikle ilgili sorularını sorabilmiş ve sorunlarının hallini talep edebilmiştir. Yine gerek erkek gerekse kadın her bireyin cinsel mutluluğu, onların kulluğu için önemli olduğundan, Peygamberimiz kendisine intikal eden meseleleri fıtrata uygun şekilde ve en kısa sürede çözüme bağlamıştır. Veya kendini tamamen ibadete vermek için cinselliği terketmek isteyen bir sahabesini, bu gayr-i fıtri işten men etmiştir.
Bu girişten sonra şimdi tartışmalı mevzulara bakalım. Ateistlerden veya başka din mensuplarından İslam'a gelen eleştirilerde karşılaşılan bir husus, İslam'daki cinsellik ifadesi olan meselelerdir. Örneğin bir insana cennette cinsel zevklerin de verileceği yönündeki hadis ve ayetler, dalga konusu yapılır, "insanı cinsellikle kandırmak" küçümsenir. Veya bir takım teröristlerin, "cennetteki hurilerine kavuşmak için işledikleri katliamları" nazara verirler. Teröristlerin müslümanlığı ayrı bir konu ama, İslam, insanları cennetteki cinsel zevklere kavuşmak gayesiyle bir şeylere davet etmez. Fakat insana sınırsız açlıklarını tatmin etme hususunda sabretmesini öğütlerken cennete ait tasvirleri bir teşvik faktörü olarak sunar; acı ilaca katılan tatlandırıcı gibi.
Ne var ki insanlar, ki buna dindarlar da dahil olabilir, dünyevi zevkleri aşağılamayı bir fazilet sayarlar. Dolayısıyla da, mesela, cinselliğe referans veren ayet ve hadisleri ihmal ederler veya çeşitli te'villerle, o tasvirleri "tepki almayacak şekilde normalleştirirler". Geleneksel Hristiyanlık'ta, konu daha da dramatikleşir; kendini Allah'a adayanların, her türlü cinsellikten uzak durması öngörülür. Ama Allah CC, zevkleri açlık ve ihtiyaçlarla eşleştirmiştir. Birilerinin o zevkleri ve dolayısıyla da o açlıkları ihmal etmesi, fıtratı değiştirmez. Aksine, insan gerçeği, bu gayr-i fıtri "faziletlerin" hepsini dışlar. Nasıl mı?
Bugün gerek Hristiyan ruhban sınıfındaki cinsellik skandalları gerekse dünya çapındaki cinsellik eksenli dönen para (porno ve erotik medya içeriği, kadın destekli reklam endüstrisi, cinsel yönü öne çıkartılmış kadınlarla süslenen film ve diğer TV programları, hayat kadınlığı, vs.), ve bunların dünyada coğrafik olarak sınır tanımaması göstermektedir ki insan gerçeği, cinsellik olmadan olmuyor. Dahası, cinsel güdülerle insanlar gayet kolay motive edilebiliyor. Yani cinselliği o veya bu sebeple dışlayarak, aşağılayarak veya kategorize ederek bir yere varılmıyor. Aksine, onu dışlayanlar aşağılayanlar, onun altında eziliyor, çünkü kendilerini inkar ediyorlar. Bundan dolayı da İslam'ın cennet tasvirlerinde cinsellik ifadesi veya dünya hayatına dair bu bağlamda açtığı kapılar, utanılacak, sümen altı edilecek bir mesele değil, tersine dayanılacak sağlam bir direk, tutunulacak kopmaz bir iptir. Yine aynı nedenle,
Cennet cennet dedikleri, üç-beş köşkle üç-beş huri,
İsteyene ver onları, bana Seni gerek Seni.mısraları, her ne kadar bir hakikati dile getirsede insanlığı kucaklamaktan mahrumdur.
Peki, sınırları yıkıp insanı, muhtaç olduğu özgürlüğe kavuşturma va'diyle gelen ateizm/hedonizm fikirleri bu noktada nerededir? Yukarıda da söylediğim gibi bir taraftan cinselliğin önemine vurgu yapan dînî referanslarla dalga geçerken ve onları aşağılarken öte taraftan da dindar insanların cinselliği baskılayan uygulamalarını ön plana çıkararak dine karşı bir soğukluk uyandırmak isterler. Yani din, aynı zamanda hem cinselliğe önem verdiği için hem de onu baskıladığı veya baskı aracı olarak kullandığı için hüküm giyer. Farkettiyseniz burada bir tenakuz vardır, ve ayrıca din kavramı ile onu yaşadığını iddia eden insanlar birbirine karıştırılmıştır. Her ne kadar içinde saçmalıklar barındırsa da bu tutum, insanın biyolojik herhangi bir varlık olarak zevk ve ihtiyaçlarını hemen tatmin etmesine kapı açtığı için cazip gözükmektedir.
Yukarıda din ile dindarların ayrılması gereğine işaret ettiğim gibi, ateizm ile ateist hayat tarzını da birbirinden ayırmakta fayda var. Çünkü bir insanın iman taşırken günahlara bulaşması ve günahtan kurtulmaya çalışmak yerine onda ısrar etmesi, kendisini imandan çıkarmasa da ateistçe bir hayat tarzına götürür. Bununla beraber, insanların sınırsız haz peşinde olmaları, onları ille de etik olmayan davranışlara götürecek diye bir şart da yoktur. Yani ateist demek, bütün davranışları dine zıt olan insan demek değildir. Bu etik davranma kalitesi, insanın kerim olarak yaratılmış olmasındandır (İsra, 70). Fakat ahlak noktasında ve aile kavramı ekseninde dinin öngördüğüne nazaran daha hafifmeşreplik olacağı aşikardır. Öte yandan dindar insanlar da, cinsellikten yoksun veya şeytanın saldırılarından mahfuz melekler değillerdir.
Cinsellik eksenli diğer bir tartışma konusu da kadınların cinsel ihtiyaçları ve cinsel özgürlüğüdür. Neredeyse dünyanın tamamında, geçtiğimiz bir kaç bin yıl itibariyle erkek-egemen bir kültür hakim olduğu için, giderek artan bir şekilde kadınların bu noktadaki konumları, erkeklerin avantajına olacak şekilde manipüle edilmiştir. Dinin insanlar tarafından yorumlanması da bu kültürden etkilenmiştir. Metodolojisine uygun bir şekilde ve bütüncül bir bakış açısıyla bakıldığında, Kuran ayetlerinde ve peygamberin uygulamalarında kadınların baskılanmasına veya cinselliklerinin ihmal edilmesine hiç bir mahal verilmediği görülür. Buna rağmen müslüman toplumlar, bunun tam tersine dînî yorumlar ve gelenekler ortaya koymuşlardır. Aynı devirler itibariyle dünyanın diğer taraflarında da benzer eğilimler söz konusu olduğu için bu durumun sadece müslümanlara has olmadığını belirtmekte fayda var. Günümüzdeki feminist çıkışların bundan dolayı haklı dayanakları vardır (fakat burada feminizm tartışması yapacak değilim).
Bu yazıda değinmediğim ve akıllarda İslam'la alakalı çağrışan başörtüsü, polygami ve LGBT mevzularının da farkındayım fakat onlar, imanla esastan alakalı olmadıkları ve ancak iman zemini sağlam olan müslümanların düşünmesi gereken meseleler oldukları için ele almıyorum. İman zemininin sağlam olması demek de, sadece insanın kafasında duran bir matematiksel formül demek değildir. Farz olan ibadetleri huşu ile yerine getirmek, gecenin ıssız saatlerinde Allah'la bire bir olmak, sosyal sorumluluklar çerçevesinde Allah'a yönelmek demektir. Bunlar olmadan bir insanın başörtüsü, polygami vs. tartışmalarına girmesi, abesle iştigaldir. Yine de, o konuların da imana ve tefekküre bakan yönleri hakkında paylaşımlarım olabilir. Her şeyin en doğrusunu Allah bilir.
No comments:
Post a Comment