Wednesday, March 1, 2017

Evrim Üzerine Düşünceler - 5


Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal iken pireler berber iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken bir bakmışım ki çok zaman geçmiş. O kadar ki artık dünyada kimse kalmamış! Neden mi?


Teknoloji o kadar ilerlemiş, o kadar ilerlemiş ki, uzayda seyahat sıradanlaşmış, galaksilerin derinliklerinde yeni dünyalar keşfedilmiş. Ne var ki dünyadaki hayat şartları çok kötüleştiğinden, insanlar artık burayı terketmeye karar vermişler ve kocaman uzay gemilerine binip ayrılmışlar uzaydaki ilk evlerinden.

İnsanların ardından çok zaman geçmiş. Bir gün, farklı bir gezegende yaşamakta olan ve zeka sahibi bir tür, dünyayı keşfetmiş. Gelip burayı incelemeye karar vermişler. Geldiklerinde de, doğal oluşumlara ek olarak, çok enteresan fosillere rastlamışlar. Bu fosillerin yapısında göze benzeyen camlar, nefes borusu ve ses tellerini andıran hoparlörler, gelişmiş sinir sistemlerinden ayırd edilemeyen elektronik sistemler varmış. Dahası, bu aletlerin farklı türleri bulunuyormuş. Camlı-camsız, hoparlörlü-hoparlörsüz, gelişmiş-ilkel elektronik yapılı, hantal ve ağır, hafif ve estetik, vs. Bu fosillerin bir kısmı açıkta bulunabilirken bir kısmı da betondan katmanlar arasında bulunabiliyormuş. Uzaylılar arasındaki bilimciler hemen teşhisi koymuşlar: bunlar, burada daha önceden yaşayan ama şartların kötüleşmesiyle soyu tükenmiş bir canlı formunun kalıntıları! İsmini de Nofelet koymuşlar.


Tabii olarak bu nofeletlerin nasıl oluştuğu, nasıl bir çevrede yaşadıkları, hangi etmenlerle nesillerinin tükenmiş olabileceği gibi bir çok soru üşüşmüş akıllara. Bilimci uzaylılar, uzun uzun incelemeler yapmışlar. Beton katmanlar arasındaki fosilleri incelemişler. Eskiden yeniye doğru sıraladıklarında, önce şunu farketmişler: belirli bir tarihe kadar varlığı olmayan bu yaşam formu, tarih sahnesine aniden çıkıyormuş. İlk çıktığında ağır, hantal, az fonksiyonlu iken, yeni nesiller geldikçe, höparlör boyutları küçülüyormuş, cam boyutları büyüyormuş ve canlıdaki iç fonksiyonel yapılar boyutça küçülürken sayıca artıyormuş. Ayrıca, nofeletlerin boyutları küçülürken daha hafifleşiyorlarmış. Bu gözlemler üzerine bilimciler demişler ki bir takım tesadüflerin yardımıyla kayalardaki mineraller, bu canlı formunun ilkel halini oluşturmuş. Milyonlarca yıl süresince de, yavaş yavaş, doğal olaylar içerisinde seçile seçile form değiştirmiş ve hayatta kalabilmek için çok fonksiyonlu hale gelmişler.

Peki bu canlıların enerji kaynakları neymiş? Öyle ya, bir canlı varsa, mutlaka onun bir de enerji kaynağı olması lazım. O noktada da bilimciler yeniden fosillere dönmüşler. Eski türlerde, uzun kuyruklar varken sonradan çıkan türlerde bu kuyruklar, takılıp çıkartılabilir hale gelmişmiş. Buradan yola çıkarak şu sonuca varmışlar: ilkel canlılar, bir enerji sıvısı içinde yüzmek için kamçılı/kuyruklu ve daha hidrodinamik bir yapıya sahipken sonradan üreyen türler, muhtemelen bu enerji denizinden çıktılar ve ara sıra enerji ihtiyaçlarını giderme haricinde o denizden bağımsız hale gelmişler. Bu bağımsızlıkla beraber hareket kabiliyeti artmış ve hareket etmek için de hafiflik öne çıkmış. Ağır ve hantal olan canlılar kısa sürede ölmüşler, hafif ve çok daha adapte olabilen çok fonksiyonlu türler sağ kalmışlar. Bu seçilme nesiller boyu milyonlarca yıl devam edince, ortaya kompleks yapıya sahip nofelet formları çıkmış.


Peki bu canlıların soyu nasıl tükenmişti? Her tarafta onların parçaları ve kalıntıları bulunabildiğine göre bir zamanlar oldukça sayıları fazlayken ne olmuştu da bir anda ölmüşlerdi? Acaba bir meteor düşmesi mi veya volkan patlaması mıydı? Bu konuda bilimciler, enerji denizinin kurumasını netice verecek ani bir kuraklık ihtimali üzerinde duruyorlarmış. Bütün nofelet türlerini etkileyebilirmiş böyle bir hadise. Bu kuraklığı netice verebilecek iki mekanizma tartışılmıştı:

1) iklimde bir ısınma: bilimcilerin tahminlerine göre nofeletlerin soğutma ihtiyacı vardı. Dolayısıyla çevredeki bir ısınma, onların otomatik olarak ölümü demek olurdu. Ama bu durumda önce denizin dışındakiler ölürdü, en sonda da denizin kurumasıyla denizdekiler ölürdü. Halbuki bu sonucu destekleyen bulgular yoktu. Aksine, önce denizde yaşayan kamçılıların nesli tükenmiş, denizin dışında yaşayanların nesli sonra tükenmişti.

2) nüfus artışı, aşırı kullanım ve bunu takip eden kirlilik: yukarıda da açıklandığı üzere ilk ihtimal geçerli görünmediği için bilimciler, bu ikinci ihtimal üzerinde duruyordu. Enerji denizindeki kirlilik, önce oradaki türleri vururdu, sonra da dışarıdakileri.

Bilimci uzaylılar, dünyadaki gözlem ve bulgularından yola çıkarak, uzayın derinliklerindeki herhangi başka bir gezegende de yine nofeletler gelişmiş olabileceği ümidiyle yeni aramalara koyulmuşlar.










No comments:

Post a Comment