Thursday, May 25, 2017

Dört Dörtlük Dua


Kendimi ve dinimi yeniden keşfetmenin heyecanını yaşadığım günlerde bir grup gençle konuşuyorduk. İnsanların şuursuzca 33 kere subhanallah, elhamdülillah, allahuekber çekmesinin faydalı olup olmayacağını sordum ve çoğunluk, bunun faydalı olacağını söyledi. Ben hayretler içerisinde susakalmışken onlar, getirdikleri açıklamalarla, "elindeki sihirli çubukla bir takım sözler söylenince bir şeylerin gerçekleşmesi" gibi bir durumu resmediyorlardı. Yani o kelimeyi belirli sayıda söyleyince formül yerine geliyor ve sevap alma, Allah'ın rızasını kazanma ve cennete gitme fonksiyonları otomatik olarak gerçekleşiyor...


Her ne kadar bu konuyu böyle anlattığımda "olur mu öyle şey" deseniz de pek çok insan, öyle ya da böyle benzer işlere giriyor. "Şu sureyi şu kadar sayıda okursan şöyle olur; filanca zikri şu sayıda okursan şu isteğin yerine gelir" tarzı şeyler, şuurlu şuursuz pek çok müslümanın hayatında yer tutar. Böyle tavsiyelerin bir kısmı hadislerden kaynaklanıyor olsa da o hadislerde şuursuz bir dil egzersizinin kastedilmediği aşikâr. (Bu konudaki ironik bir paylaşımımı buradan okuyabilirsiniz) 

"Biliniz ki, ALLAH gafil bir kalpten gelen duayı kabul etmez." (Tirmîzî, De’avât, 66)

İnsanlık hali, hiç kimse hayatının her anını mutlak şuurlu ve farkındalık içerisinde geçiremez ama en azından, bu eksikliğin farkında olup hayat boyu kendini geliştirme gayreti içinde olmak gerekir. Böyle bir gayretin eksikliği, Allah'a ve ahirete iman noktasında bir zayıflığın belirtisidir. İmanda zayıflık da, yapılan dua ve zikirleri kimin dinlediği hususunda gaflete yol açar:

"Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler." (Bakara 186)

"Bana dua edin, duânıza cevap vereyim." (Mü'min 60)


Bu ayetler, bizzat Allah CC'nun duaları dinlediğini ve onlara cevap verdiğini belirtiyor. Şimdi düşünelim. Duaya davet bizzat alemlerin Rabb'i tarafından yapılırken, herkes farklı dua etsin diye herkese farklı kader, farklı karakter verilmişken, insanların tutup, ettikleri duaları dahi aynılaştırıp bir de bunu yüzyıllar boyu sabitlemeye kalkışmaları nasıl açıklanır? Kabe'ye gittiğinizde, eğer biraz şuurlu davranmaya çalışırsanız farkedeceğiniz önemli bir husus, "Allah'ım günahlarımı affet" demekten başka dua etmeyi bilmeyişimizdir. Bu hengamede, ezberleyip binlerce defa okuduğumuz ve manasından gafil olduğumuz Arapça dualar olması, daha da kaygı verici bir durumdur.

"Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin!" (Furkan 77)

Duada yardımlaşmak, elbette güzel bir iştir. Hayırhahlıktır. Ne var ki, bu yardımlaşma, tembelliğe itmemeli, duada çeşitliliği engellememeli.

Buraya kadar anlatılanların bir örneği, halk arasında salat-ı tefriciye diye bilinen duadır. Bir takım ihtiyaçların giderilmesi için 4444 defa okunması tavsiye edilir. İnsanlar bu yüksek sayıyı tutturmak için, aralarında paylaşıp okumaya da çalışırlar. Ama bugüne kadar kaç kişi, ezberden okuduğu metni Arapça olarak doğru okuduğunu kontrol etmiştir? Kaç kişi ağzında 7 saniye içinde bitirdiği o duanın anlamını biliyordur? Düşünsenize, ne anlamını biliyorsunuz ne de yanlış okuduğunuzun farkındasınız! Hele bir de yanlış okurken farklı manalara gelecek kelimeler söylüyorsanız? Yani yanlış formül! Anaaa..!

Öte yandan, bu duanın fazileti bir ayet veya hadiste mi belirtiliyor? Namazlarını zenginleştirmek ve Allah'la birebir muhatap olabilmek ve dileğini böylece seslendirmek için bir-iki sayfa Kuran ezberlemeyi zor gören insanlar, binlerce defa aynı sözleri, şuursuzca tekrar ederek isteklerine ulaşmayı mı hedefliyorlar? Böyle daha nereye kadar gidilir? Unutmayın, iş işten geçtikten sonra dua etmek bir işe yaramaz (Rad 11-14, Mümin 50, Yunus 90, Enfal 25)

"Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin." (Ahzab 56)
Bu ayetten nasibimiz, Peygamber'i üzecek bir şuursuzluk olmasın! (Salavat İşlemek)  








No comments:

Post a Comment