Friday, May 19, 2017

Geriliyoruz ve Geriliyoruz

İlkokuldan itibaren üniversite yıllarımın sonuna kadar gericilik kavramıyla hep içiçeydik. Sürekli ortalıkta bir gericilik haberi uçuşurdu. Galiba üniversite üçüncü sınıftaydım. Matematikte tensör diye bilinen kavramın Türkçe'sinin "gerici" olduğunu farkettim ve bunu hemen o anda, kalabalık otobüste yanımdaki arkadaş ile paylaştım. Bekleneceği gibi, bana katılmadı. Teknik olmayan ifadelerle size anlatayım, belki siz anlarsınız.



Birbiriyle örtüşmeyen iki çizgi çizin. Bu çizgiler kullanılarak bir düzlem, yani bir alan oluşturabilirsiniz. İşte bu durum için denir ki "o çizgiler, o düzlemi/alanı gerer". Aynı ifadenin İngilizce'sinden yola çıkarak, "tensor" kelimesinin Türkçesi'nin "tensör" değil "gerici" olması gerekir. 

Geriye dönüp bakınca anlıyorum ki, o zamanki gericilik haberlerini pompalayanlar, hem geriye gitme manasına hem de ortamı germe manasına tam uyuyorlarmış. O haberlerin bir kısmı yalandı. Doğru olanlarına gelince, mevzubahis insanların bir kısmı zaten o ifadelere uygun yaşıyorlardı; hem geriyorlardı hem geriliyorlardı hem de geriliyorlardı. Gericilik haberlerine konu olanların masum kısmı ise, o anda haketmeseler de sonraları, hep ileri giden bir çizgi yerine farklı çaplarda spiraller çizen ve yönü hususunda endişelendiren bir hal aldılar.

Yâni? Yânisi şu: istisnalar kaideyi bozmaz; her ne kadar birileri birilerini gericilikle suçlasa da, aslında ezici çoğunluk gerici! Ama kimse o etiketi kendine yediremiyor. "Adidas ayakkabı giyip Mercedes arabaya binince, eline pahalı bir telefon çekip yüksekçe bir mağarada ikamet edince insan olduğunu zanneden bir primat" şeklinde tarif edilebilecek bir hal üzereyiz. Şimdi kesin "Benim Mercedes arabam yok ki" diyerek bu çerçeveden çıkmaya çalışanlar olacaktır... Onlara diyecek sözüm yok!



Şimdi bu ciddi iddiaya zemin teşkil eden bir kaç örnekle devam edelim. Meşhur doksanlar. Değişimin dalga dalga hissedildiği, mini bir rönesans yaşanan zamanlar. Bugünden geriye dönüp bakınca anlıyoruz ki aslında sadece kullandığımız aletler, makineler teknolojikleşmeye başlamış. Ne kitap okumada ne eğitimde ne düşüncede hiç bir atılım yok. İnsanların birbirlerine karşı önyargılardan duvarlar örmesi sabit, büyüklerinden öğrendikleri şeyleri sorgulamadan aynen geçerli kabul etmeleri sabit. Ve bu hengamede birileri kalkıp öbürlerini giydikleri kıyafetlerden dolayı gericilikle suçluyor, eğitim haklarını ellerinden alıyor, temel hak ve hürriyetlerini kısıtlıyor! Sırf kıyafetten! Sorduğun zaman, "asıl mesele, o kıyafetin temsil ettiği kafa yapısı" diyor ama, tu-kaka yapılan kıyafet olmadan dolaşan insanların kafalarının içinde ne gibi şeyler olduğunun hiç bir analizi yok! Öte yandan, o insanları "medenileştirmenin" yolu, onlara işkence etmek midir? Bu mu ilericilik? Ya da o yıllarda uygulanan böyle bir "ilericiliğin" nasıl bir geleceğe zemin hazırladığını bir düşünün.


Şimdi konuyu ironikleştirmesi açısından şu iki örneğe bakın. Birincisi, Hz Muhammed SAV mesajını insanlara anlatıyor, "kendi ellerinizle yaptığınız putları Allah'a ortak koşmayın" diyor. Yani insanları şekillere tapmaktan sakındırmaya çalışıyor. Putperestler ne diyor: "Biz onların içindeki ruha tapıyoruz." Yani kendilerini entelektüel gibi lanse ediyorlar. Ama ilginç ki, rasyonel sorgulamaya girince, "atalarımızdan böyle gördük" diyebiliyorlar. Dahası, putların aracılığı olmadan direkt olarak Allah'a tapanlara, yani müslümanlara, her tür işkenceyi reva görüyorlar, onları "bozguncu" olmakla suçluyorlar! Demek ki neymiş, gericilik suçlamaları ve gericilik yeni bir hastalık değilmiş. 

İkinci örnek, peygamber vefat ediyor, aradan uzun zamanlar geçiyor, inananlar sayıca artıyor ve inanmayanları döndürmek için zor kullanıyorlar, belirli kıyafet standartlarına uymayanları cezalandırıyorlar. Bu kurallara uymayanları "fasık" olmakla suçluyorlar. Demek ki neymiş? İlerici birilerinin etiketini takmak, insanın kendisini ilerici yapmıyormuş.

Bunlar çok sert geldiyse daha yumuşak örnekler de var: "Kot pantolon giyersem, bozulurum, ideallerimden vazgeçerim!" Aslanım, giydiğin pantolonla ideallerinden vazgeçeceksen, onlar zaten hiç bir zaman senin idealin olmamış demektir; kendini kandırma. Yani kot giymeyince süper idealist oluyorsun, öyle mi? Bir başkası, "dînî hassasiyetlerini ve peygambere bağlılığını göstermek" için bir takım kıyafetler giyiyor. İnsanları tiksindiren veya iten tavırlarına rağmen, o kıyafetleri giyince süper mübarek olduğunu ve "rahmet peygamberinin" yolunda olduğunu düşünüyor! Daha bir başkası da röportaj veriyor, eskiden giydikleri açıklıkta ileri kıyafetlerden dolayı "eskiden daha ilericiydik" diyor. Bütün bunların Türkçe'si şu: "benim gibi olan ilericidir, diğerleri gericidir."
 

Meselenin, yenilen-içilen veya yenilmeyen-içilmeyen şeylere bakan tarafı da var. Ne alkol alan ilerici olur ne de almayan gerici olur. Tersi de doğru, ne alkol alan gerici olur ne de almayan ilerici. Alkol bir tarafa, kola içmediği için gericilikle suçlandı insanlar, vaktiyle! 

Şekil değiştirerek ilerici olunacağını ve yine şekil değiştirerek gerici olunacağını zannetmek ve insanı gerçekten insan yapan "hür irade, hür akıl, hür vicdan, kritik düşünme, yaratıcılık, etkileşime ve eleştiriye açıklık" gibi kavramları kitap sayfalarına hapsetmek... Hangi şekilde olursa olsun, asıl bunlar gericilik. Ya da kibar ifadesiyle, "işte bunlar, sonradan görme ilericilik"

Düşünmeyen ve düşünmemeyi şiar edinmiş insanlar belki bir ordu için ideal olabilir ama medeni bir toplum için ölümcüldür. Bu insanlar statükonun can damarlarıdır ve statüko da onların ruhudur. O yüzden değişim isteyen insanları, yenilikçi ruhları bertaraf ederler. Niyetlerinin iyi olması, yaptıkları şeylerin iyi olmasını gerektirmez. "Cahil dostum olacağına akıllı düşmanım olsun" diyen boşuna dememiş!

Son peygamber Hz Muhammed bile, vahiyle destekli olmadığı durumlarda, kendisini eleştirilmez görmemiştir, göstermemiştir. Hal böyleyken kraldan kralcı yaklaşıma girenler, hatta peygamber bile olmayan insanlara karşı haddi aşan derecede saygı gösterenler! Eğer varsa hâlâ aklınız, biraz okuyun (ilk kaynaklardan) ve iyi düşünün.

Toplumlara hedef gösteren kişinin gösterdiğine bakmak yerine onun parmağına odaklananlar! Uyanın ve aklınızı kullanıp kafanızı çevirin. Her şeyin giderek hızlanarak değiştiği ahirzamanda, okuduğu kitapları yüzyıl öncesine demirleyenler! O mütefekkirler, tefekküre zemin teşkil etsin diye yazdılar, kafes olsun diye değil. Vizyon ve misyonunu 40 senedir güncellemeyenler! "İki günü aynı olan bizden değildir" diyen peygambere kulak verin!









No comments:

Post a Comment