Wednesday, May 3, 2017

Müminlerin Çok Eşliliğe Bakışlarının Analizi


Evliliğin tarihçesine bakıldığında, tek erkek-çok kadın, tek kadın-çok erkek veya sayısal ve cinsel farklı kombinasyonlar şeklinde uygulamalar görülmekte. Bu farklı uygulamaların normal kabul edilip edilmemesi de, toplumun o zamandaki yapısına göre değişmektedir. Toplumun öngördüğü ve dinin özünde olmayan bu yargılar kültürel olup dinî bağlayıcılıkları yoktur. Dolayısıyla, İslam'ın evrensel ruhunu tadabilmek için, geleneklerin kısıt ve güdülerinden kurtulmak gerekebilir.


İslam, insanların sadece ahirette değil, dünyada da saadetini hedeflediğinden, evlilik özelinde kültürler ve zamanlar üstü olarak minimal bazı prensipler ortaya koymuştur: karşılıklı şefkat, birbirinin destekçisi olma gibi. O esaslara riayet edip etmemek ise biz insanların elindedir. 

İşte neyi yapıp neyi yapmama hususunda seçim yapma noktasında olan biz insanlar, her alanda olduğu gibi evlilik konusunda da o kadar çok ve çeşitli "zıvanadan çıkma ve süistimal" örnekleri sergiliyoruz ki, insanın "eğer böyleyse hiç olmasın" diyeceği geliyor. Giderek boşanma oranları artıyor, evlilik yaşı ilerliyor, devam eden evliliklerde de mutluluk azalıyor. Buna paralel olarak evlilik dışı beraber yaşamayı tercih edenlerde de artış var. Öte yandan mut'a gibi veya farklı seviyelerde cinsellik içeren başka beraberlik türleri de yayılmakta. Böyle bir ortamda tabii olarak hem evlilik hem de çok eşlilik eksenli konularda tepkisel yaklaşımlar doğabiliyor.

Müminler özelinde düşününce, alevi daha da şiddetlendiren faktörler arasında haram-helal çizgilerinin flulaşması ve haramların yaygınlaşması vardır. Bu nedenle artık dikkatler pörsüyor, hassasiyetler dejenere oluyor. Bu da yine hem aile kavramının içini boşaltıyor hem de farkında olunmayan ve hatalı dünya-ahiret tercihlerini dayatıyor.



Bir de ölümden sonra dirilmeye, cennete-cehenneme imanların zayıflığı söz konusu. Dil ile söylemeye gelince her müslüman bunlara iman ettiğini söylüyor. Ama, aynı insanlar gıybet ederken ahirete imanları etrafta görünmüyor. Veya ticaretlerine yalan-hile karıştırırlarken ahirete iman kavramı, kara deliklerin içinde kayboluyor. Dolayısıyla imanın hayata yansıması noktasındaki eksikliklere paralel olarak müslümanların yaptıkları evliliklerin de iman esaslarını yansıtmaması "acı ama gerçek" bir durumdur. İnsanlar gerçekten cennet ve cehennemin varlığının şuurunda olarak mı evleniyorlar ve bu şuurla mı yaşıyorlar? Düşünmek gerek.


Halbuki İslam'daki evlilik kavramı, dünya ve ahiret saadetini hedef alan sağlam bir aile inşasına yöneliktir. Dolayısıyla, iman ve ahlak zemini sağlam olmayan ve tek evliliklerini bile sağlıklı yürütemeyen müslümanların, bu eksiklerini gidermeden çok eşlilikten dem vurması kabul edilemez.

Öyle ya da böyle çok eşlilik kavramını dile getirenler olunca, tabii olarak buna tepki veren müslümanlar da olabilmekte. Dile getirilenler, haklı-haksız, mantıklı-mantıksız, hissi-akli vs. farklı şekillerde sınıflandırılabilir. Bunların bir kısmı sadece bayanlar tarafından söylenirken bir kısmı bayan erkek fark etmeksizin ortaya konmakta. Bu yazıda, çok eşliliğin niyesine nasılına girmeden, müslüman bireylerin çok eşliliği dışlama yönünde verdikleri tepkileri kritik etmeyi amaçlıyorum. Bu kritiği yaparken de, iman eksenli ve rasyonel bir bakış açısı kullanmaya çalışacağım. Yazı biraz uzun olduğu için ana başlıkları burada veriyorum:

1-"Erkek keyfini sürsün, kadın sürünsün"
2- "Kadınlar neden dört erkekle evlenemiyor?"
3- "Aynı anda iki kişi sevilebilir mi?"
4- "Ben eşimi başkasıyla paylaşamam!"
5- "O kadar zengin misin?"
6- "Mutlak olarak eşit muamele yapamayacaksan caiz olmaz"
7- "O durum sadece bir hastalığı veya özrü olan kadınların eşleri için geçerli"
8- "Evliliğimizin neyi eksik?"
9- “Nikahın geçerli olması için ilan zarureti var”
10- "O'nun gibi koca olsa, ben de ikinci eşi olmak isterdim"
11- "Peygamber'in evlilikleri proje evliliklerdi!"
12- "İyi o zaman, herkes alsın dört tane"
13- "Halbuki helal daire geniştir"
14- "Ama çok süistimaller var."
15 - "Onlar eski devirlerde kaldı"
16 - "Böyle çağ dışı şeyler nasıl hala hayatta kalabiliyor?"




Bu başlıkları nasıl ele alacağımı bir örnekle açıklayayım. Günümüzde yaşayan "modern" (!) bir müslüman şöyle desin: "hem sağlıklı hem de açık fikirli olmak için insanın az da olsa içki içmesi lazım." Bu sözünü desteklemek için de kendince bilimsel çalışmalar, tarihsel tecrübeler vs. ortaya koysun. Bu durumda, şunlar sorulabilir:

  1. Söylediği ve bilimsel olduğunu iddia ettiği argümanlar gerçekten bilimsel mi? Yani objektif mi subjektif bir yorum mu?
  2. Fikirlerine sunduğu destekler genellenebilir ve kuşatıcı özellikte mi yoksa belirli insan gruplarına mı has?
  3. Zaman içerisinde gelişmeye ve evrilmeye açık bilimsel bulgular ve onlara dayanan düşünceler, imanın esası olan hususlarda ve farzlar ve haramlar özelinde dayanak olabilir mi? Bilim ilerledikçe, imanın salt dogmadan ibaret olmadığı, ama gayet makul olduğu ortaya çıkıyor; aynı şekilde farz ibadetlerin faydaları daha iyi anlaşılıyor; ama her farzı yapmak (oruç gibi, zekat gibi) veya her haramı terk etmek (kumar, zina, içki gibi) insanların hoşuna gitmeyebiliyor; o yüzden, bilimsel bilgilerin, insanın nefsinin ve hevasının avukatı olarak suistimal edilmediğinden emin olmak gerek.
  4. Bir mü'min, vahiyle bildirilen hususlarda kânî olduğu için, yani belirli seviyede aklı ve kalbi tatmin olduğu için, iman eder, farzları yapar; yoksa birileri onaylıyor diye değil; öte yandan, kaçındığı haramları da, birileri ayıplıyor veya bir takım zararları var diye değil, Allah ondan razı olmadığı için yapmaz; yani asıl mesele, Allah'ın neyi uygun gördüğüdür; faydalar zararlar değil. Allah'ın açıkça bildirdiği bir hususta farklı bir yol önermesinin nasıl geçerli bir nedeni vardır?
  5. Eğer gerçekten içki içmekte bir takım faydalar söz konusuysa, ki ayette (Bakara, 219) buna işaret var, acaba bunların hayırlı ve helal yollardan kazanılması mümkün müdür?
Bu sorular, iman ve ahlak merkezli bir bakış açısına zemin teşkil edecek ve ama aynı zamanda da İslam'a uygun yeni düşünce ve uygulamalar için açık kapı bırakacaktır.

Kendi konumuza
dönersek, aşağıdaki satırlarda, İslam'daki çok eşlilik konusunun niyesine veya nasılına girmeden, müslüman olduğunu söyleyen insanların çeşitli psikolojik ve sosyolojik saiklerle bu konuda gösterdikleri tepkilerin, îmânî ve mantıksal açıdan kritiğini yapmaya çalışacağım. Bu kritiği yaparken de, yukarıdaki örnekte gösterdiğim mantık çerçevesinde çalışacağım.


1-"Erkek keyfini sürsün, kadın sürünsün"

Çok eşlilik denince akla gelen bu yargı, erkeğin kendi cinsel arzularını doyasıya tatmin ettiği, kadının erkeğe hizmetçi olduğu ve bütün bunlara rağmen kadının ezildiği bir durumu referans alıyor. Öncelikle, "erkek keyfini sürsün, kadın sürünsün" itirazını yükselten insanlar (evli olsalar bile),  muhtemelen cinsel mutluluğun ne olduğunu bilmiyorlar. Çünkü cinsel mutluluk, çift taraflı gerçekleşir. Tek taraflı olan hadisenin vereceği tatmin, tuvalette ihtiyaç gidermenin verdiği rahatlıktan hallicedir. Dolayısıyla, eğer kadın sürünüyorsa, erkek zaten keyif süremez. Bu durum, çok eşlilik bir kenara, tek eşlilik durumunda da geçerlidir. Hz. Peygamber'in SAV hadislerinde de açıkça belirtildiği üzere, ideal olan, her iki tarafın da cinsel olarak tatmin olması, mutlu olmasıdır.

İkinci olarak kimin kime hizmet ettiği hususu var. Halk arasındaki "Bektaşinin namaz kılmama bahanesini konu alan" menkıbede olduğu gibi, çok eşlilikle alakalı olarak da (işine gelen) bazı noktalarda dini öne çıkarıp (işine gelmeyen) diğer noktalarda kültürel yargıları din kisvesine  bürümek söz konusudur. Kuran ve sünnet, eşler arasındaki ilişkiyi karşılıklı sevgi ve şefkat esasına bağlamıştır. Bu, eş sayısından bağımsızdır. Dolayısıyla da eşlerin birbirlerine hizmet etmeyip bu şefkat esasını bozması, evliliği dini zeminden de kaydırmış olur. Bu konuda bizzat Hz Muhammed SAV en başta örnektir.

Üçüncü olarak, bir evlilik yapılıp aile kurulduğunda yapılan tek iş, sabahtan akşama 7/24 haz almak mıdır? Aile çok geniş bir müessesedir ve bunun içinde tatlısı da tuzlusu da acılısı da vardır. Dahası, sürekli haz almak, zaten fizyolojik olarak mümkün değildir. 

Aile olmak, aile bireylerinin hem dünya hem de ahiret saadeti için çalışmayı gerektirir. Hal böyleyken, eş sayısından bağımsız olarak, dengesiz bir şekilde saltanat süren bir erkeğin bu dînî sorumluluklarını yerine getirebileceği iddia edilebilir mi? Kısaca, Kuran'a ve Sünnet'e uygun bir evlilikte, bir tarafın keyif sürerken diğer tarafın sürünmesi söz konusu olamaz. Böyle kötü örnekler varsa, bunların kendi içerisinde rehabilite edilmesi gerekir. Ve bu kötü örnekler, Allah'ın razı olduğu aileyi yansıtmaz.



2- "Kadınlar neden dört erkekle evlenemiyor?"

Öncelikle şöyle başlayalım: dünya ve ahiret saadetini hedefleyecek şekilde olmak ve bununla ilgili sorumlulukları ihmal etmemek kaydıyla (yani flört etmekten bahsetmiyoruz) bırakın dördü, iki erkekle evli olmayı isteyen var mı? Her iki evliliğinden doğacak çocuklarıyla, onların hem dini hem dünyevi terbiyesini ihmal etmeyecek şekilde ayrı ayrı ilgilenmeye can atan var mı? Elbette ki bu vazifeler hem erkek hem de kadın için söz konusu ama fıtri olarak farklılıkların olduğu da ortada. Dolayısıyla, tek evdeki çocuklarıyla uğraşmak kendisine ağır gelen bir anne, bırakın dördü, ikinci bir evindeki çocuklarıyla da ilgilenmeye heves eder mi?

İkinci olarak, "kadınlar neden dört erkekle evlenemiyor" konusu tartışılabilir. Çünkü İslam indiğinde, var olanı tadil etmiştir. İnsanlığın şartlarının değişimi ile birlikte önceden mahzurlu olan şeyler, daha sonra mahzurlu olmaktan çıkabilir ve bu noktada Kuran'da veya sünnette açık bir yasak yoksa, mülahaza dairesini geniş tutmakta fayda vardır.

3- "Aynı anda iki kişi sevilebilir mi?"

Bu romantik idealizm akımı ne zaman başladı bilmiyorum ama kadın-erkek herkes, hayatında birden fazla insanı sevmiştir. Belki biri veya bir kaçı, diğerlerinden daha özel olmuştur ayrı konu ama, insan kalbi, tek sevgiyle doymayacak, yorulmayacak kadar kuvvetlidir. Kaldı ki bir insan, aynı anda pek çok arkadaşını, çocuğunu, akrabasını sevebilmektedir. Aynı durum neden sevgililik bağlamında olmasın? Belki asıl sorulması gereken "aynı anda iki kişi sevilebilir mi" değil, "aynı anda iki evlilik yürür mü" sorusudur. Bu soruya verilecek cevap da genelgeçer olamaz; her fert için ayrı ayrı cevaplanması gerekir. Bir insan aynı anda hem doktor hem de aktör olabilir, hem mühendis hem ses sanatçısı olabilir, hem avukat hem sporcu olabilir. Herkes değil ama, bir kısım kabiliyetli insanlar için bunlar, mümkünün ötesinde, karakter icabı mecburiyet seviyesinde bile olabilir. Aynı şekilde, kimi insan için aynı anda birden fazla evlilik mantıklı olmaz, ama kimisi için de bir sanat icrası gibi estetik olabilir.


4- "Ben eşimi başkasıyla paylaşamam!"

Fıtrat olarak gayet tabi bir reaksiyondur, kıskançlık. Bu duygunun pek çok faydaları olmakla birlikte insanları, gerek erkek gerekse kadın, birbirlerine zulmetmeye, ev içi şiddete kadar götürebilmektedir (ev içi şiddetin farklı nedenleri de olabilir, konu o değil şimdi). O yüzden kontrol altında olması gereken bir histir, kıskançlık. Fakat, kontrol etmek demek, onu baskılamak demek değildir; aksine, onu olması gereken yöne kanalize etmek demektir. Mesela dindar bir bayan, eşini başkalarıyla paylaşmak istemezken, dışarıda giden başka bir kadının kıyafetini, saç modelini kocasına gösterip onun ne düşündüğünü sorabilmekte! Veya yine dindar bir bayan, evindeki televizyondan gelen yayınlardaki sahnelerden eşini kıskanmamakta, hatta onunla beraber oturup seyredebilmekte. Veya kocasının, internet sitelerinden bir takım imajlarla muhatap olması karşısında sessiz kalabilmekte. Demek ki kıskanma fonksiyonunun ayarları var ve oynanabiliyor. Demek ki kıskançlık, dizginlenip kanalize edilebiliyor. O zaman kıskançlık, değer yargılarının ayarlanması ve irade kullanımı ile asıl olması gereken yöne de çevrilebilir! Eğer bu yapılmazsa, evlilikte Allah'ın rızasının ve ahiret saadetinin hedeflenmesi, sadece radyo-televizyon programlarına malzeme olur. Birbirini günahlara karşı kollamak denen olgu lafta kalır.

5- "O kadar zengin misin?"

Evlilik zenginlere has bir iş midir ki çok eşli yaşamak isteyen insanlar için ön şart zenginlik olsun (bkz. Nur suresi 32. ayet)? Hadi ikinci eşini aldıktan sonra işleri kötü gitti adamın; o zaman n'olacak; eşlerinden birini boşayacak mı? Öte yandan bu bakış açısına göre, eşine iyi davranmayan, ailesini ihmal eden ama zengin olan bir adam çok eşli olabilecekken eşine iyi davranan, çocuklarına iyi terbiye veren ama maddi imkanları o kadar iyi olmayan birine tek eşin ötesine geçmeme yasağı koymak mantıklı mıdır? Evlilikte maddi geçim tabi ki önemlidir, ama evlilik, maddi geçim garantisi üzerine değil, dünya-ahiret yolculuğunda sadakat eksenine bina edilir. Nitekim saadet asrında yapılan evliliklerde buna örnek çoktur. Hem zaten günümüzde, erkeğin çalışıp kadının evde kalması gibi bir durum da giderek azalmaktadır ve "o kadar zengin misin" söyleminin altı da boşalmaktadır.



6- "Mutlak olarak eşit muamele yapamayacaksan caiz olmaz"

Bu, İslam kılıfına bürünmüş masum gerekçe de tamamen asılsızdır. Bizzat Kuran'da bakın ne buyruluyor: "Kadınlarınız arasında her yönden adaletli davranmaya ne kadar uğraşsanız buna güç yetiremezsiniz. Bari birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve haksızlıktan korunursanız, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir" (Nisa, 129). Yani kusursuz adalet imkansız, ama düşüncesizlik ve kasıtlı haksızlık da etmeyin. Durum böyle iken, birilerinin kalkıp Allah'ın açtığı kapıyı, kraldan daha kralcı bir tavırla kapatmaya çalışması anlaşılır bir iş değildir.

7- "O durum sadece bir hastalığı veya özrü olan kadınların eşleri için geçerli"

Bu izni kimler kullanabilir hususunda da bazı tartışmalar yaşanabilmekte. Fıtrat olarak çok eşliliğe yatkın insanlar olabileceği gibi hayatın şartları içerisinde bu duruma yönelenler de olabilir. Bu noktada çok eşliliğin sadece, bir özrü olan bayanın kocası tarafından kullanılabileceği söylenebilmekte. Bu belki geçerli bir durum olabilir ama mesele bu zarfa sığmayacak kadar geniştir. Fakat benim asıl vurgulamak istediğim, çok eşlilik meselesini sadece "kadının eksikliği" olgusuna indirgemenin merhametsizce olduğudur. "Senin eksikliğinden dolayı ..." şeklinde bir açıklamayı yapmak, (olması gereken) aile ruhunu yaralar. Öte yandan, kocanın ihtiyaç ve kabiliyetleri ekseninde bir açıklama, birbirine hayırhah olmayı hedefleyen eşler için daha yapıcı görünmektedir.

8- "Evliliğimizin neyi eksik?"

Çok eşliliğin, bir şeyleri eksik olan veya iyi gitmeyen evlilikler söz konusu olduğunda gündeme geldiğine inanır kimileri. Bu erkeklerde de olabilir kadınlarda da. Halbuki, yolunda gitmeyen bir evliliğin çözümü ikinci bir evlilik değildir. O evliliğin kendi içerisinde çözümlenmesi ve rayına oturtulması gerekir. Her ne kadar istenmese de, gerektiğinde boşanma yoluna gidilmelidir.

Ne var ki çok eşliliğin temel nedeni, bir şeylerin yolunda gitmemesi değildir. Burada, "hangi şartlar çok eşliliği gerekli kılabilir" konusunu tartışmayacağım. Ama o şartlar söz konusu olduğunda, bir evlilik mükemmel olsa bile çok eşlilik opsiyonunu göz önünde bulundurabilir bireyler.

9- “Nikahın geçerli olması için ilan zarureti var”

İmanın da makbul olması için ilan zarureti var, ama ilan ettiğinde seni ezecek bir toplum içindeysen, mecburen ilan edemezsin. Dolayısıyla, imanını ilan etmedi diye, kafir muamelesi yapamazsınız bu kişiye. Oluşan garabet, topluma ait bir kusurdur, bireye ait değil. Nitekim Hristiyan bir toplumda doğmuş büyümüş olan Habeş kralı Necaşi, imanını ilan edememiş olmasına rağmen, vefat ettiğinde cenaze namazı, onun gıyabında bizzat Hz Peygamber sav tarafından kıldırılmıştır.

Aynı şekilde, toplumun şartları gereği ikinci evliliğini olması gereken şekilde ilan edemeyen bir insanın durumunda kusurlu olan birey değil toplumdur. Eğer, "ilan edemeyeceksen, evlenme" denirse, o zaman da Allah korkusuyla haramdan kaçınmak için atılmak istenen helal bir adım yerine toplum korkusuyla (kişisel ve toplumsal) haramlara açık kalmak söz konusudur, ki bir müslüman açısından bu ne derece makuldur?



10- "O'nun gibi koca olsa, ben de ikinci eşi olmak isterdim"

İslam'daki çok eşlilik konusu gündeme gelip de bizzat İslam Peygamber'inin SAV bunu uyguladığı dile getirildiğinde, normalde çok eşliliğe karşı olan dindar bayanlardan böyle bir tepki gelebilmekte. Bu da, hissi olarak anlaşılabilir olmakla birlikte mantıksal olarak yere basmamaktadır. Öncelikle "gerçekten mi?". Yani gerçekten öyle biri olsa bugün, onun ikinci-üçüncü eşi olmak ister miydin? Yapmayacağın şeyi söylemek, Kuran'da yerilir (Saff, 2). Müminlerin anneleri olan Peygamber'in eşleri, bizzat aralarında kıskançlık yaşamışlardır ve bu duyguları ile imtihan edilmişlerdir. O yüzden bizler de kendi adımıza bu noktada dikkatli olmalıyız.

Öte yandan, O'nun gibi birinin daha gelmesi mümkün mü? Ahlakı mucize olan bir insanın bir ikincisi olamayacağına göre, o zaman çok eşlilik kavramı bize tartışma malzemesi olsun diye mi indirildi? Bununla beraber, şu gayet anlaşılır olurdu: "çok eşlilik olsun ve mal varlığına göre değil de ahlakına göre erkekler puanlandırılsın. Böylece ahlaklı olan erkekler tercih edileceğinden, erkekler de ona göre hizaya gelirler."

11- "Peygamber'in evlilikleri proje evliliklerdi!"

Yaşadığı devrin normlarına göre yaşayan bir insan olan Fahr-i Kainat (SAV), özellikle hayatının sonlarına doğru yapmıştır evliliklerinin çoğunu. Bu evliliklerde çoğu kere ya bir kavimle barış yapılması veya onların İslam'a ısındırılması söz konusudur ya da mağdur olan bir sahabe bayana sahip çıkılması söz konusudur. Bununla beraber, konjonktüre ait bu bilgiler, meselenin insani boyutunun olmamasını gerektirmez. Bazı evliliklerde, evet, bu yönler aşırı ön plandadır, bazılarında ise çok daha arka planda olabilir; ama neticede evlilik insanî bir iştir ve sevgi-saygı zeminine oturur. Dolayısıyla, kendisine karşı hiç bir his beslemediği bir insanı peygamberin eş olarak alması akla mantığa uymaz. Peygamberin evlilikleri proje evliliklerdi diyerek onu sanki insan değilmiş gibi lanse etmenin ne tarihsel olarak ne de dinin esasları itibariyle bir dayanağı yoktur.

Öte yandan, peygamberin evliliklerinden dolayı laf çıkartmaya çalışan zamane insanlara verilecek cevaplar mevcut elbet, fakat burada konumuzla ilgili olarak bilinmeli ki bu söylemler karşısında bir eziklik hissetmeye gerek yoktur. Bir insanı aşırı kas gücü olduğundan dolayı eleştirmediğimiz, aşırı zeki bir bilim insanı veya çok yaratıcı bir sanatkar olduğu için aşağılamadığımız veya milyonları sürükleyen bir lider olduğu için geri kalmışlıkla suçlamadığımız gibi aile hayatı ve aile idaresi hususunda öne çıkan bir peygamberimiz olduğu için, bilakis, gurur duymamız lazım. Böylelikle O, diğer alanlarda olduğu gibi hayatın bu yanıyla ilgili olarak da örnek olmuştur.

Kendimize gelende, benzer ölçütler yine geçerlidir; çünkü peygamberimiz, insan bir peygamberdi. Bizim için aramızdan seçilmiş biri. Dolayısıyla, herkesin sanatkar olamadığı ama az insanın olduğu gibi, herkesin bilim adamı olamadığı ama azınlık bazılarının olduğu gibi, vs.,  evlilik hususunda da bazı insanlar fıtrat olarak farklı olabilir. Bu insanları böyle oldukları için yokuşa sürmek, kısaca zulümdür.



12- "İyi o zaman, herkes alsın dört tane"


Durumu böyle anlatınca, hemen gelen tepki böyle olabiliyor. Fakat, önce evlilik ve ailenin dünya-ahiret saadetine yönelik olduğunu hatırlayalım, ondan sonra konuşalım. İkinci olarak, bu mesele herkes için değil, bazıları için; yukarıda değinildiği gibi. Ve istatistiksel olarak da öbür türlüsüne imkan yok zaten. İnsanlığın aşağı yukarı yarısı kadındır, yarısı da erkek. Öte yandan, herkese değil ama bu şekilde hayat sürmek isteyen kadın-erkek bireylere bir takım psikolojik, fizyolojik testler ve eğitim süreçleri verilerek mutlu bir beraberlik geçirmelerine zemin hazırlanabilir.

13- "Halbuki helal daire geniştir"

Buraya kadar anlatılanları göz ardı ederek ve çok eşliliğe götüren hikmetleri ihmal edilerek ve tabi ki sosyal baskıdan da korkarak zorlamalı bir tek-eşlilik sürdüren bir insan, daha sonra istenmeyen posizyonlara girdiğinde, çevresinden böyle bir tepki gelebilmektedir. "Helal daire geniş olduğu halde niye böyle şeylere tenezzül ediliyor... cık cık cık." Evet helal daire geniştir ama oluşturulan mahalle baskısı yüzünden o genişlik kullanılamıyor ki!  Bu baskıyı bizzat dindar insanlar birbirlerine yapıyor. Çok eşlilik olgusu "normal" sayılmayınca da, anormal uygulamalara kapı aralanıyor. Bildiğiniz duyduğunuz çok eşlilik konulu negatif örneklerin bir nedeni de (tek nedeni demiyorum), konunun marjinalize edilmiş olmasıdır. Kısaca, yağmurdan kaçılırken doluya tutulunuyor.

Antrparantez belirtmek isterim, kendileri dindarlıkla ilgili olmadıkları ve sadece haz almak güdümüyle aynı anda bir kaç evlilik dışı ilişki yaşadıkları ve bunda bir beis görmedikleri halde dinde, karşılıklı sorumluluklarıyla 4 evliliğe "müsade edilmesini" gericilik, bağnazlık olarak görenler, aslında beyinleriyle mi yoksa daha uzun-ince bir organlarıyla mı düşünüyorlar araştırmak gerek. Böylelerinin laflarına aldırmamak lazım.
"Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki, Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, O onları sever, onlar da O'nu severler. O toplum mü'minlere karşı alçak gönüllü, Allah'tan gelen gerçekleri örtbas edenlere karşı, onurlu ve şiddetlidirler. Allah yolunda cihad ederler, hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu Allah'ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah lütfunda sınırsız olup, herşeyi bilendir." (Maide 54)
14- "Ama çok süistimaller var."

Çok eşlilik hususunda az biraz objektif ve realist olmak isteyen ama etraftaki kötü örneklerden dolayı bu yolun takip edilmemesi gerektiğini düşünenler vardır. Aslında böyle bir tutum, diğerlerine nispeten sağlıklı bir tutumdur, çünkü düşünce alt yapısı vardır ve ama realitelere de göz kapanmamıştır. Ne var ki, bir yerlerde yangın olması, ateşi mutlak zararlı veya haram yapmadığı gibi çok eşlilik hususunda da kötü uygulamalar olması, onu mutlak zararlı yapmaz. Kaldı ki süistimaller olduğu noktasından yola çıkarak tek eşlilik bile tartışmaya açılabilir. Demek ki asıl yapılması gereken, kaç eşli olduğundan bağımsız olarak birbirine saygı ve sevgi içerisinde yaşayacak bireyler yetiştirmek. 


15 - "Onlar eski devirlerde kaldı"

Bir takım müminler de, çok evlilik mevzuunun toplumdan topluma değişebilecek bir gelenek olduğunu ve artık geçmişin sayfalarında kaldığını iddia eder. Bu insanlar, aslında farkında olmadan kendi kalelerine nasıl gol attıklarının farkındalar mı? Yani bizzat Kuran'da geçen bir hususta, bu kadar rahat bir şekilde tarihsellikten dem vurmak, dinin temelindeki başka hususlarda da aynı mantığa davetiye çıkaracaktır. Dolayısıyla, mesela, günümüzde gelişen bilim ve teknoloji sayesinde artık "oruç tutmaya, namaz kılmaya, hacca gitmeye gerek yok" gibi söylemlere kapı aralanacaktır. Bu tarihsellik söylemini desteklemek için saçma sapan te'villere giren bilgili cahilleri ise hiç mevzuubahis etmiyorum. 

Öte yandan gerçekten artık geçmişin sayfalarında mı kaldı, çok eşlilik? İnsanların romantik idealist hayallerini bir kenara bırakıp reel dünyada neler oluyor diye objektif olarak bakılırsa, durumun hiç de öyle olmadığı aşikârdır.

Bu hususta akıldan çıkarılmaması gereken en önemli noktalardan biri, illet ve hikmetin farkıdır. Bir şeyin yapılmasının asıl nedeni, onun illetidir. Mesela, seferiyken farz namazı kısaltılır. Bunun hikmeti, zorluğu engellemek, ama illeti, yani asıl nedeni, Allah'ın bunu böyle istemesi ve bize bir ikramda bulunmasıdır. Dolayısıyla, bir insan seferde olsa ama zorluk olmasa, yine de farz namazlarını kısaltır. Öte yandan seferde olmasa ama bin türlü zorluk olsa, namazlarını kısaltamaz, çünkü illet yoktur. Aynı şekilde, çok evlilik hususunu gerektirecek illetler yerine geldiyse, zamana göre değişebilen hikmetlere bakılmaz.




16 - "Böyle çağ dışı şeyler nasıl hala hayatta kalabiliyor?"

"Çağdaş" ve "çağ dışı" ifadelerinin kullanılmasında önemli bir etmen, insanların gerek Batı kültürü yanında gerekse toplum içerisindeki bir takım güç odaklarının karşısında hissettikleri komplekstir. Bu kompleksten dolayı da bir şeyin yapılması için çağdaş olması, terk edilmesi için de çağ dışı olması yeterlidir. Bu hissiyat ve mantalite, özellikle 1800'lerle birlikte revaç bulup insanların kılık kıyafetinden günlük hayatlarındaki pek çok detaya kadar yansımıştır. Aynı ezilmişlik duygusunun bir uzantısı olarak da din kaynaklı pek çok husus terk edilmiştir. Çok değil, bundan 30-40 yıl öncesine giderseniz, namaz kılmanın, tesettürün çağ dışı olduğu ve artık öyle şeylerle uğraşılmaması gerektiğini duyardınız. 

Halbuki, çağdaşlık adı altında pompalanan pek çok husus, sadece kültürel bazı değişimleri yansıtmakta olup reel ve objektif bir fark veya üstünlük içermemektedir. Örneğin kadınların tesettürünü ele alalım. Burada, dinin hangi ölçüde tesettürü emrettiği tartışmasına girmeyeceğim ama, bu yönde bir emir olduğu, Kuran'ı okuyan herkesin kabulü. Kimilerine göre kadınların kıyafetine herhangi bir müdahale çağ dışıdır ve giderek artan açıklık medeniliktir. Fakat bu söylemin, kültürel olmanın ötesinde reel ve objektif bir dayanağı yoktur. Bir insan, nasıl giyinirse giyinsin, önemli olan onun kafasının içindekilerdir, kalbindekilerdir. Aklı ve kalbi eğitilmemiş insanların kıyafetlerini değiştirmeniz (tesettür ya da açıklık yönünde fark etmez), sadece bir ambalaj değişikliği olacaktır. Bu giyim tarzından birine çağdaş öbürüne çağ dışı demek de, ancak ve ancak şekilciliktir. Eğer objektif olarak tespit edilmiş bir takım hikmetler, sakıncalar varsa, o zaman ona göre gereği düşünülebilir, ki böyle durumlar için zaten dinin bir engel koymadığı da o zaman anlaşılacaktır.

Çok evlilik özeline dönersek, yukarıda izah etmeye çalıştığım gibi somut bazı sakıncalar, zararlar söz konusu olmadığı halde, çok evlilik meselesine çağ dışı bakmak, bir ezilmişlik ve kompleks duygusunun dışa yansımasıdır. Asıl üstünlüğün imanda olduğunu hatırlamak ve imanı kuvvetlendirmeye çalışmak yerine bu subjektif değer yargılarına teslim olmanın hiç bir manası yoktur. Kaldı ki, çağdaş olduğunu iddia edenlerin sunduğu hayat tarzı, tek eşli olarak bile evlilik kurumunun dibine kibrit suyu dökmektedir, aile kavramının içini boşaltmaktadır. Hal böyleyken, asıl masaya yatırılması gereken, aile ve evlilik konularındaki "çağdaş" trendlerdir, çok evlilik kavramı değil.

Sonuç olarak, bu yazıda, inanan insanların çok eşlilik konusuna yaklaşımlarına bir kritik yapmayı hedefledim. Meselenin niyesi, nasılı, hikmetleri vs. ayrıca tartışılabilir. Fakat tartışma eninde sonunda aynı yere gelecek: her ne kadar alışılmadık veya garip gelse de çok eşlilik, yaz orucuna kendimizi koştuğumuz gibi, irade kullanarak içselleştirmemiz gereken ve sosyal koşulların giderek daha da zorunlu kıldığı bir olgudur.









No comments:

Post a Comment